B(with) Me

320 35 53
                                    

"Çok geç. Sana dönen son tren de durdu. Acele etmeliydim, artık pişman olmak için çok geç. Gökyüzü hala mavi ama neden her şey bulanık? Bulanık görüşümde sadece seni net görebiliyorum."

"Hala bir haber yok mu?"

Chan bıkkınlıkla telefonuna bakıp patronuna döndü. "Yarım saat önce sorduğun gibi yok, hiçbir şey yok. Çocuk yerin dibine girdi sanki."

Genel olarak sessizliğin hakim olduğu toplantı salonunda günlerdir aynı konu dışında hiçbir şey konuşulmadığı için herkesin siniri iyice gerilmişti. Minho dışında.

Önünde Jisung'un en sevdiği kahvenin kokusu burnuna dolarken daha önce onunla kaç kere kahve içmeye gittiklerini düşündü. Bir saniye sonra kafasını hızlıca sallayıp önündeki masanın üzerindeki anahtar izine odaklanmaya çalıştı. Eski alışkanlıkları peşini bırakmıyordu. Hala yaptığı her eylemin sonucunu Jisung'a bağlamamayı öğrenememişti.

"Daha kaç gün daha insanların önüne çıkmamayı düşünüyorsunuz Chan? Bir anda ortadan kaybolmanızın sonucunun ne kadar ağır olduğunu en iyi senin bilmen gerekmiyor mu? Daha grubundaki adamlara bile sahip çıkamıyorsun."

Masada Jisung dışında bütün üyeler vardı ve hepsinin gözleri şaşkınlıkla önce patronlarına sonra Chan'a döndü. Kaç günün birikmişliğini tamamen üzerinde hisseden Chan sinirle yerinden kalkıp alaylı bir şekilde "İnsanlar." Dedi. "Tek derdin bu değil mi? İnsanlar, şirket, para, itibar. Sikmişim hepsini, ben sana tek derdimi söyleyeyim mi? Jisung. Günlerdir çocuktan tek bir haber alamadım. Onun ne kadar hassas biri olduğuna yıllardır şahit oluyorsun, başına gelebilecekleri düşündün mü hiç? Çok sevgili şirketinin pr kampanyaları arasında aklına geldi mi?" Odadaki hiç kimseden çıt çıkmazken Chan bir iki adım yaklaşıp patronuna eğildi. "O çocuğa bir şey olursa seni de içinde bırakarak bu şirketi yakarım beni anladın mı? Burada milleti toplayıp beni azarlayacağına o siktiğim köpeklerine söyle Jisung'u bulsunlar. Çünkü biraz daha bulamazlarsa ortada bir grup kalmayacak."

Karşısındakinin ne söyleyeceğini dinlemeden hızlı adımlarla kapıyı çarparak çıktı. Patronlarının şok ve sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Daha önce o da dahil odadaki hiç kimse Chan'ın bu halini görmemişti ve Minho için şaşırtıcı bir manzara değildi. Chan'ın Jisung'a ne kadar değer verdiğini çok iyi biliyordu. Neredeyse bütün grubu onunla beraber kurup buraya kadar beraber getirmişlerdi. Jisung her zaman böyle biri değildi. Grubunu ve işini sevdiği dönemleri de olmuştu. En azından Minho buna inanıyordu.

"Siz hepininz kafayı sıyırmışsınız." Dedi patronları ayaklanırken. "Bunun bedelinin ne kadar ağır olacağını göreceksiniz."

Söylediği şeyler hiç kimsenin umrunda olmazken onun kapıdan çıkışının ardından sessiz geçen 5 dakikanın sonucunda Seungmin "Minho seni de mi aramadı?" dedi.

Minho şaşkınlıkla ona bakıp "Beni neden arasın Seungmin?" diye sordu.

"Onunla en yakın sensin neden aramasın?"

Minho bu cümle karşısında gülmek istese de gülemedi. Onlara parktan ve aralarındaki geçen konuşmadan ya da Jisung'un uyuşturucu kullanmasından bahsetmemişti. Haber vermesi gerektiğini ve bu şekilde Jisung ortada olmayıp ne yaptığı belli değilken onu daha da fazla tehlikeye attığının farkındaydı. Ama yapmıyordu, içinden gelen her neyse ona bunu yapmamak konusunda ikna etmişti. 1 haftadır düzenli olarak işe geliyor, dans pratiği yapıyor, yemek yiyor ve uyuyordu. Sanki hayatında Jisung hiç var olmamış, onu hiç sevmemiş gibi davranmak zor değildi. Ölüydü, kalbinin atmadığını hissediyordu ama zor olmamıştı.

"O sabah Jisung'un montuyla geldin."

Jeongin ifadesiz bir şekilde gözlerini Minho'ya dikti. Normalde araları gayet iyi olsa da son zamanlarda onun da kendisine karşı soğuk olduğunu hissedebiliyordu. "O gün de söyledim Jeongin. Mont benim, Jisung'un değildi."

Our Broken Shore |Minsung|Onde as histórias ganham vida. Descobre agora