birinci bölüm

1.7K 105 22
                                    

berbat bir günün sabahına gözlerimi maalesef ki açmıştım. beni sadece meslek lisesi öğrencilerinin anlayacağını biliyordum. bugün sekiz saat dersimiz vardı ve tabii ki de bu sekiz saat ders bilgisayar dersiydi. tüm günüm.. o ekrana bakmakla geçecekti. hem de başımda sesi tüylerimi ürperten o karı kılıklı hoca varken daha da zorlanacaktım.

meğer bunca zaman ne acılar çekmişim ben haberim yok.

yeniden çalmaya başlayan alarmı duyduğum anda sövmemle sıcacık yatağımdan kalktım. saatin kaç olduğuna bile bakmak canımı sıkıyordu. hangi aptal altı da kalkıp bir saatte hazırlanabilirdi ki? maalesef ki ben mesela..

gündelik işlerin hepsini bitirip özensiz bir şekilde direkt simsiyah giyinmiş geçen bir saatin ne kadar boş olduğunu söylenerek evden çıkmak için hazırlanıyordum ki telefonun çalmasıyla cebimden çıkarıp kimin aradığına baktım.

manyak bu açma arıyor...

ne kadar onu böyle kaydetsem de lee minho biraz daha telefonu açmazsam okulda beni öldürebilirdi. sonuçta boşuna böyle kaydetmiştim, birini öldürme potansiyeli görüyordum. her an her şeyi yapabilirdi, uzak durmak lazım.

"efendim mor kafaların en mükemmeli!"

"mor kafa siksin seni, jisung boyanın ismine bakmamış diyorum ne anlamıyorsun?"

gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp hafiften boğazımı temizleyip cevap verdim.

"yanlış bir şey mi söyledim ben? en mükemmeli dedim. ayrıca! jisung'un boyanın rengine bakmayacak kadar salak olduğunu zannetmiyorum ama tabii ki sen bilirsin."

burnundan soluduğunu duyduğumda işte şimdi sictigimi ve kaçmak için delik aramam gerektiğini düşünüyordum ancak sanırım daha iyi bir yaklaşımda bulunmuştu.

"okula geldiğinde bir görüşüp opuselim cnm"

"aynı sınıftayız zaten. enişte kızmasın opusme-"

telefonun kapanma sesini duyunca gözlerimi kısarak ekrana baktım ve gördüğüm saat ile telefonu cebe atarak koşturdum. minho bey oyalamıştı bir de okulda görüşürüz diyordu. okulun en boktan özelliği dersten bir dakika geçtikten sonra okula öğrenci almamalarıydı.

aynen yetişirsem görüşür öpüsürüz minhocum.

•••

okula son beş dakika kala gelmenin verdiği rahatlıkla merdivenlerden ağır ağır çıkıyordum. hayatımda böyle hızlı koştuğumu hatırlamıyorum. hatta hiçbir zaman kosmamışım bak bunu hatırlıyorum. sınıfımın katına geldiğimde öğrenciler hala anırarak koridorda geziniyor, nöbetçi öğretmen sabah sabah neden buradayım diye düşünüyor ben ise kalabalıkta geçmeye çalışıyordum.

garip bir kalabalık vardı ve herkes bir noktaya doğru odaklıydı. kavga olduğu aşırı belliydi ama herkeste ki bu sessizlik nerden geliyordu böyle? normalde kavga olunca hadi oğlum falan diyen insanlara nolmust-

kavganın olduğu noktayı gordugum zaman gözlerim direkt onu gördü. hwang hyunjin ve arkadaslari. gözlerim hemen karşısında minho'yu gördü ona doğru bir adım atacaktım ki hemen yerde acı çeken felixi görmek dehsetle gozlerimi açmama sebep oldu.

kendi kuzenine mi zarar vermişti bu aptal? sinirlerim gerilirken çantamı yere atıp hızlı adımlarla ilerledim. jisung beni gördüğü anda ismimi bağırarak söylemişti böylece minho, felix ve özellikle hyunjinin dikkatini çekebilmiştim.

adımlarım beni onun önüne götürüp direkt yakasına yapışmamı sağladığında aklımda olan tek şey nefretimdi. hwang hyunjin dünyada ki en büyük homofobik olabilirdi ve eşcinsel olan insanlara eziyet etmeye bayılıyordu fakat onun nefretinden daha büyüktü benim nefretim. minho ve jisung yaptıkları özellikle dedikleri şeyler o kadar sinirime dokunuyordu ki hyunjin ağzıyla kuş tutsa asla yaranamazdı bana.

[ yzr: ha ne dedin jeongin :') ]

"senden cidden bıktım hwang hyunjin."

"ben sizin gibilerden bıkmadım mı sanıyorsun? sayınız ne zaman bitecek?"

yakalarını bıraktığım anda geriye doğru ittirdim. saygısız pezevenk!

"nerden geliyor bu nefret? bak benimki çok belli hemen açıklayabilirim, varlığın bile senden nefret etmeme sebep oluyor artık hwang hyunjin! sana zararı olmayan insanlara neden nefret kusuyorsun!?"

"jeongin.."

"sus felix!"

"eğer durmazsan hyunjin, birilerine zorbalık yapan tek kişi sen olmayacaksın." ona bir adım atıp yaklaşmış kulağına doğru hafiften sadece ikimizin duyabileceği şekilde fisildamistim.

"kız kardeşin yeji ve erkek kardeşin niki de bu okuldaydı öyle değil mi?" geriye doğru bir adım atıp kıpkırmızı olmuş yüzüne bakarak göz kırpmış sinirden çatlamasını sağlayacak bir gülümseme takınmıştım yüzüme.

böyle devam ederse hwang hyunjin için hiç iyi olmayacaktı.





kontrol etmedim yazım yanlışları veya cümle bozuklukları için sorry yıldıza basın lütfennn ve bol bol yorum!

nepenthe, hyunin ✔️Where stories live. Discover now