ikinci bölüm

790 86 15
                                    

bir yanardağ falan olabilirdim veya parfüme dayanmış bir çakmak bile olabilirdim. o kadar sinirliydim ki kendimi nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. felix yanımda bana bakıyor arada elini omzuma koymak istiyor ama sinirliyim diye bunu yapmaktan vazgeçiyor. jisung, minho'nun patlamış kaşına pansuman yapıyordu. ben mi? ah ben tabii ki de yerime oturmuş sinirden bacağımı sallamakla yetiniyordum.

bundan daha fazlasını yapmaya sevgili müdürcüğüm izin vermezdi.

yıllardır aptal hyunjini çekiyor olmam saçımda beyazların çıkmasına neden olacaktı. ömrümde 50 sene yaşamak varsa o 10 senesini çoktan almıştı bile. davranislarini inceliyordum da 40 seneyi de bana bırakmak istediğini pek sanmıyorum.

"yeter artık sikicem bacağını, sallama şunu sesten tüylerim diken diken oldu."

minho'nun sözlerinin ardından göz devirip bacağımı sallamaya devam ettim. stresten yapıyordum, benlik bir durum yoktu. o aptal, sikik, iğrenç, pislik yüzüne insanlar doyasıya aşklarını yaşayamıyordu. kaç tane insan görmüştüm eşcinsel olduğu için eziyet çeken ve hyunjin o kadar yalvarislara rağmen devam etmişti. hayır, bunun kesinlikle bir açıklaması olmalıydı.

hyunjini ortaokuldan beri tanıyordum ve o böyle birisi değildi. sınıfın sessiz çocuğu deniyordu o zamanlar. şimdi nereden çıkmıştı bu nefret? kimin içindi? ayrıca liseye geçmeden önce babasının yeni bir evlilik yaptığını duymuştum. annesi zaten üç çocukla bırakmıştı adamı.

düşünüyordum ama hala aklıma mantıklı bir sebep gelmiyordu. kendisi gay ve onu mu saklamaya çalışıyor diyecektim ama bu mümkün değildi. öyle olsaydı bunu saklar, eşcinsel olan birini anlayacağı için zorbalık yapmazdı. kendime gelebilmek için yüzümü soğuk suyla buluşturmam gerekiyordu. derin bir nefes alıp ayağa kalktım üçünün de gözleri bana dönünce durumu açıkladım.

"tuvalete gidiyorum, hani şu sıçılan var ya ona gidiyorum yüzümü yıkamam gerek."

minho bir şey demeden önüne döndü. hemen ardımda bir kıpırdanma hissettiğimde felixte ayağa kalkmıştı.

"bende seninle geleyim, bugün yeterince hırpalandım bir yüzümü yıkamaya ihtiyacım var."

"e olur madem"

jisung ve minhoyu birkaç kişinin olduğu sınıfta bırakıp tuvalete ilerlerken yangın çıkışından sesler duymaya başlamıştım.

gerçekten tanıdık seslerdi.

yeji ve hyunjinin sesi.

"felix, sen git ben geliyorum."

felix başıyla onaylayıp ilerlerken kapısı açık olan yangın çıkışına kafamı dayadım. bir şeyler duymam gerekiyordu. bu olaylarla alakalı bir şey olursa daha iyi olurdu.

"ne zaman keseceksin bu saçmalığı?"

"sana kaç defa işime karışma diyeceğim yeji? ben bunu yapmak istiyorum, yapmaya devam edeceğim."

neyden bahsediyorlardı bunlar? gerçekten hiçbir şey anlamıyordum.

"hyunjin sen böyle değildin, sen saygılı bir insandın." alaycı bir gülüş belirdi yüzümde kardeşi bile ona böyle söylüyorsa bunları düşünen ve zorbalık yapmasının bir sebebi olduğunu zannetmem aşırı normaldi.

"sen insanların kararlarına saygı duyardın. neden babam böyle diye herkese eziyet çektiriyorsun?"

babam böyle derken?

"hyunjin anla artık, kabullen bunu seneler oldu. annem senin beynini bulandırdı, bu insanların seçimi bizim babamız bir adamla evli ve onlar birbirini seviyor. aynı diğer insanlar gibi, annemin dediklerini unut artık."

gözlerim olabildiğince açılmıştı. kurduğum düşündüğüm her şey bu nedenle o kadar saçma geliyordu ki? aklımdan asla geçmeyen bir şeydi. bir ihtimal bile vermediğim olay burnumun ucunda bitmişti. hyunjin'in sinirle kapıyı açmasıyla göz göze gelmemiz bir oldu. gözlerinde gördüğüm öfke ve umutsuzluk bana her şeyi açıklıyordu.

hwang hyunjin gerçekten aptaldı, annesi onu etkisi altına almış doğru olan şeylere yanlış demişti. hal böyle olunca, o çocuktan ne beklenirdi ki?

"lütfen duymadım de!"

bana ilk defa lütfen diyordu.

"maalesef diyemem, duydum."

yeji kapıya yaslanıp bize bakarken gözlerini devirdi abisine.

"böyle olacağı belliydi hyunjin. sen ne kadar saklarsan sakla, ne kadar bizi tehdit edersen et. her zaman daha akıllı birisi olur."

yanımızdan geçip gittiğinde ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum. hala ondan ölesiye nefret ediyordum. insanlara yaptığı onca şeyden sonra da onu affedemezdim ama üzülmüştüm.

böyle bir anneye sahip olup iğrenç bir hayat yaşayıp başkalarına yaşattığı için. o kendi babasını kabullenememişti. bizleri nasıl kabul edebilirdi ki?

"jeongin, birbirimizden nefret ediyoruz biliyorum fakat bu lütfen küçük bir sır olsun."

ben yang jeongin, okulun gözdesi ayrıca homofobik olan hwang hyunjin hakkında çok büyük bir sır öğrendim. ve neden bilmiyorum onu değiştirmek isteyen bir tarafım var. o tarafımı şu andan itibaren asla susturamıyorum.

"iki sartım var."

ellerini göğsünde birleştirip şartlarımı dinlemeye koyuldu. bense gülümseyerek şartları belirttim. başka şansı asla yoktu.

"birincisi artık kimseye zorbalık yakmayacaksın ve özür dileyeceksin herkesten."

"ikincisi, bundan sonra benimle takılacaksın." 

sadece tek istediğim şey annesi tarafından baskı altında kalmış içinde ki küçük çocuğu kurtarmaktı. ondan sonra umurumda bile değildi. ve gayet güzel işliyordu.

"tamam, kabul."

nepenthe, hyunin ✔️Where stories live. Discover now