3. Bölüm

224 34 9
                                    

                                      ******

Nasıl duş alıp da evden çıktığımı, nasıl arabaya binip de anayola doğru sürdüğümü bilemeyecek duruma gelmiştim en sonunda. Saçlarım hâlâ ıslak ve yapılmamıştı. Trafik gıdım ilerlemiyor, saat neredeyse ikiyi gösteriyordu. Olduğum yerde ecel terleri dökmem için yeterli sebeplerdi bunlar. Halbuki düne kadar sakin biriydim ben. Birden ne oldu bana böyle?

Yeşil ışığın yanmasına rağmen ilerlemeyen araçlara küfür gibi korna basarken, biri camını indirip el, kol hareketi yaptı. Az ilerdeki zincirleme kazayı gösteriyordu sinirle. Anlayışla başımı salladım, zira onun da suçu değildi yaşanan bu durum.

Derken, telefonumun ekranına mesaj bildirimi düştü. Göğüs kafesimin sıkıştığını hissettim. Vardım, seni bekliyorum; yazmıştı Hazer Han.

Gideceğim yerin lokasyonu, ikamet ettiğim adresin tersindeydi ve hesaplamalarıma göre en az yirmi beş dakika sürerdi. Bu trafikle ise bir saat falan. Acaba arayıp geç kalacağımı söylesem anlayış gösterir miydi?

Parmaklarım, henüz kaydetmediğim numaranın üzerinde tereddütlü bir biçimde dolandı. Ancak kısa bir süre sonra arayacak cesareti buldum kendimde. Birkaç kez çaldı telefon, sonra açıldı. "Geldin mi?" diye sordu Hazer Han. Stresten alt dudağımı dişlemeye başladığımı canım acıyınca fark ettim.

"Bulunduğum yolda zincirleme kaza olmuş, trafik kilitlenmiş vaziyette şu an. Biraz geç kalmamda sorun olur mu?"

"Hiç gelme. Kalkıyorum ben."

Şaşırdım, hemen ardından yüzüm seğirmeye başladı. Bir insan bu kadar anlayışsız, empati yoksunu olabilir miydi ya?.. Demek ki olabiliyormuş. Ama yine de saygımı bozmadım. "İnanmıyorsan sana fotoğraf atabilirim." dedim.

"Gerek yok." Umursamaz tavrı kanımı öfkeyle köpürttü, direksiyonu hışımla sıktım bu sefer. "Hem daha erken çıksaydın geç kalma durumun da olmazdı."

"Beni aradığında saat zaten bire geliyordu. Hemen duş alıp çıktım ama trafiğin böyle olacağını nereden bilebilirdim ki?"

Kısa bir sessizliğin ardından, "Başka bahanen yoksa kapatıyorum." dedi. Sabrımın kopmak ve parçalarını etrafa saçmak üzere olduğunu hissettim içimde.

"Açıkçası beklemen ya da beklememen sana kalmış. Ama beni arayan da oraya davet eden de sensin. Ve birazdan oraya geldiğimde gitmiş olduğunu görürsem, bir daha asla çağırdığın yere gelmem. Bunu da bilmiş ol."

"Bak, bak, bak..." dedi alaycı bir biçimde. Sonra güldü. "Sevdim lan seni. Hadi bu seferlik bekliyorum ama bir daha olmasın."

"Gerçekten lütfettin, sağ ol."

"Önemli değil." dedi aynı alaycılıkla. Telefonu kapattım ve direksiyonu yumruklama isteğiyle burun buruna geldim, ama yapmadım. Derin nefes egzersizleriyle sakinleşmeye çalıştım sadece.

Bu arada hâlâ kaydetmemiştim onu. Henüz rehberime eklemediğim bu numaranın, her ne kadar listemde olmasını istemesem de mecburiyetlerim vardı şu an. Lakin, "Hazer Han." yazmak yerine, ona uygun olacağını düşündüğüm bir lakabı dikte etmeyi daha uygun gördüm. Asi Bey, yazdım. En azından küfür olmadığına şükretmeliydi.

                                       ******

İlk defa uzunluğu umursamadan kısa kısa bölümler atıyorum. Hem çok vaktimi almıyor hem de stres olmuyorum. Ve gece bir tane daha yazabilirim belki. 😄

Neyse...

Görüşmek üzere. 🖐🏻

ASİ BEYWhere stories live. Discover now