6. Bölüm

210 27 16
                                    


                                     ******
Omzuma çöken ellerin sahibiyle yakından bakıştık. Hem de en düşmancıl şekilde. Sonra bu yaptığımın çocukça olduğunu düşünüp ifadelerimi nizama sokmaya çalıştım, ama Hazer Han aynı şekilde kalmakta ısrarcı gibiydi. Göz temasını kestim. "Hangi rüzgâr attı seni buraya?" Masanın sağ uç tarafında duran sürahiye ve bardağa soğuk kanlılıkla uzanınca, ellerini üzerimden çekmek zorunda kaldı.

"Canım kokoreç ve midye çekti, ben de buraya geldim." dedi sol yanımdaki tabureye, izin almadan yerleşirken. Sonra sağ elini omzuma atıp hafifçe sıktı. "Siz de mi benimle aynı sebepten ötürü buradasınız?" Başımı salladım, Uzay da öyle. Yüzüne tebessüm oturmuştu, fakat gözlerinde hâlâ olgunlaşmamış tehditkâr bir havanın varlığı hakimdi. Yoksa Alya'yla beni mi öğrenmişti?

Bu ihtimalin donukluğunu yaşarken içmeye başladığım su, boğazımda takılı kaldı ve öksürmeye başladım. "Helal lan, helal!" diyen Hazer Han, kürek kemiklerimin ortasına doğru hızla vurmaya koyuldu. Sanki hıncını alıyordu benden. "Şunu ağzınla iç, akşam akşam aksiyon yaşatma bize."

Endişelenecek ya da korkulacak bir durumun olmadığını anlamam uzun sürmedi. Fakat bu defa onların yerini zehir gibi bir öfke doldurmuştu. O duyguyu bastırabilmek için ise kendi kendimi yedim. Uzay da düştüğüm bu duruma gülüyordu. Demek ki dostumun eğlence kaynağı olacak kadar komik olmalıydı bu yaşananlar.

"Sanırım Çınar bizi tanıştırmayacak..." dedi. Dostça elini uzatmıştı. "...Ben Uzay, Çınar'ın fakülteden arkadaşıyım."

Hazer Han ilk önce uzatılan ele, sonra da Uzay'ın gülümseyen suratına ifadesizce baktı. Kendi içinde onu ölçtüğü, değerlendirdiği ve hangi noktaya yerleştireceğine karar vermeye çalıştığı belli oluyordu. Fakat birkaç saniyesini aldı bu işlem. Tokalaştılar.

"Ben de Hazer Han. Çınar'ın çok yakın bir dostuyum."

Uzay'ın suratı buruştu zamanla. Nedenini ilk başta tam olarak anlayamadım. Ta ki tokalaştıkları ellerine bakana kadar... Çocuğun parmakları beyaza çalmaya başlamıştı. Sanırım yeni tanıştığı insanlara karşı gücünü kanıtlamaya çalışmak gibi tuhaf bir huyu vardı onun. Yine de bir şey yapmam lazım, diye düşündüm. Sonra Uzay ona karşılık vermeye başladı. "Bayağı güçlüsün." dedi dişlerinin arasından. Sırıtıyordu, ama az önceki samimiyeti uçup gitmişti sanki.

"Sen de bayağı bi' dayanıklısın."

Bu anlamsız uzayan teması en sonunda kestiler. Rahat bir nefes aldım.

"BESYO'da mı okuyorsun?"

"Hayır, ama lisanslı milli sporcuyum."

"Hangi alandasın peki?"

"Dövüş sporları."

"Fiziğinden anlamalıydım." dedi hafif gülerek. Ardından kısa bir bakış attı bana. "Bizim Çınar dövüş sporlarıyla ilgilenmez, ama onun da fiziği bayağı sağlamdır. Sadece kas kütlesi seninkinden daha az."

Hazer Han'ın kaşları çatılır gibi oldu.

"Sen nereden biliyorsun?"

"Geçen yıl spora birlikte gidiyorduk. Çalışma partneriydim onun. Ölçümlerini bile ben yapıyordum. Ondan dolayı biliyorum yani."

Masaya sert bir biçimde vurdu aniden. İrkildim. "Sinek vardı." dedi vurdumduymaz, duygulardan ırak bir tavırla. Açıklamasını teyit edecek şeylerin izini istemsizce sürdüm. Mesela... Ölü bir sineğin ezilmiş bedenini?.. Ama bulamadım. "Kaçtı, boşuna bakma."

"Güçlüsün ama hızlı değilsin." dedim sırıtarak.

"Bak onda yanılıyorsun işte."

Midyeler geldi masaya. Yiyecek bir şeyler görünce karnımdaki nahoş sesler hemen coşmuştu. Hazer Han'ı unutup tabaktakilere yumuldum.

ASİ BEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin