16.Bölüm

27.9K 1.4K 31
                                    

Yazar Notu: Bölüm gecikti ama bir sorun, neden?

Uff! Hasta oldum ben yaaa :(

Eve geldiğim gibi sızdım bir ara. Şimdi de bölümü yükleyip geri yatıcam. Benim keyfim yok bari siz keyifli olun.

İyi okumalar diliyorum ☺

Öptüm,kaçtım!

__________________________________________________________________________________***

Elimde ne var bir bakalım...

Burkulmuş bir ayak, morarmış bir alın ve hayatımın kara lekesi olan şansım. Tabi Aybars'ın kucağında olmamı ve karşımda olan Kunter'i saymazsak sıradan bir gün sayılabilirdi. Yani en azından beni şaşırtan bir gün olmazdı. Neden bu durumla karşı karşıyaydım ki?

Ne bileyim... Mesela arabayla yolda giderken kaza yapabilirdim, ya da -temizlikle aram olmasa da- evimin camlarını silerken aşağıya düşebilirdim, olmadı seri katilin biri gelip beni öldürmeye kalkabilirdi... Bunların hepsi kabulüm olurdu da neden Aybars'ın kucağına yakalanmıştım şimdi? Tamam, benim bir suçum yoktu. Teknik olarak Aybars'ın da yoktu. Aslında kısmen suçlu varsa Kunter'di. Çünkü ona bir şey olacak diye kendimi yemiş durmuştum. Bir de onun geldiğini sanıp kapıya doğru uçmuştum. Uçmuştum diyorum çünkü kapıya gidemeden yere çakılmayı başarmıştım. Yer çekimine karşı koymaya çalışmış ama haliyle başarısız olmuştum. Kuşlar çok şanslı bence. Ne diyorum ben gene?

Aybars'sa bana yardım etmeyi kafasına koyan bir kurbandı şimdi. Ona üzülsem mi yoksa oh olsun mu desem bilemiyordum. Hep şu söyleyeceği lanet şey yüzünden bu durumdaydık. İnatla öğrenmek istemeyen bir tarafım vardı. Bu belki öğreneceğim şeyin hoşuma gitmeyecek olmasını düşünmemdi. Belki de... Ah ne önemi vardı ki? Aybars'ı hayatımda istemiyordum. Nokta.

Kunter'e ,'Bak suçum yok, ben masumum' bakışı attım. Dışarıdan muhtemelen 'Ben bir ahmağım' demiş gibi görünüyordum ama şuan bunu düşünecek pozisyonda değildim. En az zararla nasıl atlatırımın yolunu arıyordum çünkü.

Pekala, bela benim göbek adımsa bende kaderime boyun eğerdim o zaman. Bu sefer ona karşı savaş açmayı değil kucak açmayı seçtim. Nasıl olsa bu durumumun da bir açıklaması yok muydu?

"Küçük bir kaza geçirdim" dedim sonunda. Bu gergin ortam yüzünden feci gergin olan kaslarım zonklamaya başlamıştı. Allah'ım ayağım zonkluyordu resmen! Ne kası?

Yüzümü buruşturdum. "Bileğimi burktum. Sanırım. Hastaneye gidiyorduk."

Kunter'in kendini zor tuttuğunu anlayabiliyordum ama o da artık kendine hâkim olsa iyi ederdi. Bu yaşıma kadar kimseye hesap vermediğim için şimdi bunu yapmak feci koyuyordu.

"Nasıl oldu?" derken beni vakit kaybetmeden beni kucağına aldı ve Aybars'a attığı bakışta gözümden kaçmadı. "Ben sana sonra gösteririm" diyordu resmen.

Sinirlenmiştim. Aybars'ın kucağında olmak benim fikrim değildi. Eh ayağımı burkmakta benim fikrim değildi. Hele hele Kunter'i delirtmek hiç benim fikrim değildi.

"Bu nedir böyle ya!" diye çıkıştım ikisine birden. "İkinizde bana sormadan bir şeylere zorlayıp duruyorsunuz beni! Sizin ego savaşınızdan gına geldi. Beni yere indir Kunter! Aybars sende bana hangi saçma açıklamayı yapacaksan bunun zamanına ben karar vereceğim anladın mı? O zamana kadar benden uzak dur! Ve sen Kunter! Beni hala yere indirmedin. Ne halt yemeye kucağındayım hala?"

Sonunda patlamıştım işte! Benim gibi sakin, uysal, hanım hanımcık! kızı da çileden çıkarttılar ya sonunda... Ne diyeyim helal olsun be size! Plaket vereceğim hepinize...

S A R EWhere stories live. Discover now