**Tamamlandı**
Saçlarımın üstüne bastırdığı dudaklarının kuvveti arttı, "Küskün kız çocuğum." Tüm anlattıklarıma ağlamamıştım da tek cümle yarmıştı göğüs kafesimi. "Göğün bütün yağmurlarını taşıyan gözlerini severim."
***
Bu hikaye olumsuz örnek olu...
Bir gün gelir ; dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine, bütün hayatını anlatmak istersin.
Murathan Mungan
Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.
Var olmanın, yitirmenin, bulmanın hatta yok olmanın bir vakti vardı. Yitirmekle başlamıştı yazgım, bulmakla devam ediyordu.
Önce kendimi bulmuştum sonra sevdiğim adamı, o da ailemi bulmamı sağlamıştı.
Sevginin ışıltısı bulaşmıştı gözlerime, dudaklarım gülmese bile gözlerimden okunuyordu mutluluğum.
Sabahın güneşi mutfağıma doluyordu, bildiğimdeki siyah lastik tokayla saçlarımı topladım. "Şu masadaki poğaça tabağını alsana." Kafamla masayı işaret ederken Hasan'a bakıyordum.
Misafirlerimizi yolcu etmeden dün akşam konuştuğumuz gibi kahvaltıyı hazırlıyordum. "Onlar kıymalı, Adem'in oturacağı tarafa yakın koy tabağı." Hasan ile aramızda düz bir bakışma geçti. "Üzerinde sadece susam olanlar patatesli, sen seversin." Dudağının kenarı kıvrıldı. Fark edilmeyi bu kadar sevmesi kalbimde bir yerlere dokunuyordu.
"Üzerlerine çörek otu koymamışsın." Gözlerini elindeki tabakta gezdirdi.
"Midene dokunuyor," dedim dilimlediğim domatesleri içine koymak için üst raftaki tabaklardan birine uzanırken, o sırada mutfaktan içeri giren Adem benden önce davrandı.
"Fark ettin demek." Hasan'ın kurduğu cümlenin her kelimesinde başka bir duygunun izi vardı.
" Senin neyi sevip sevmediğine dikkat etmiş olabilir ama yine de en çok beni seviyor." Adem tabii ki altta kalmadı, "Değil mi Bade abla?" Sırıtarak bana baktığında ona yüzümü buruşturdum.
"En çok kocamı seviyorum." Mutfak dolabından çıkarttığı tabağı elinden aldım.
"Hani kocan? Biz yardım ediyoruz sana burada." Adem destek bekler gibi Hasan'a baktı, Hasan oralı bile olmadı.
"Sen uyanmak nedir bilmeyince fırına ekmek almaya yolladım." Kaşlarımı kaldırarak kurduğum cümleye karşılık ağzına hayali bir fermuar çekti. "Bence de sus," dedim gıcık bir gülüşle.
"Halacığım," Sevim hala elindeki boş tepsiyi tezgahın üzerine bıraktı. "Biz sofrayı kurduk."
"Teşekkür ederim," domates dolu tabağı Adem'in diğer eline uzattım. "Son olarak bunlar kaldı. Alparslan da gelir şimdi," derken kapı çaldı. "Geldi." Dedim bıçağın ucuyla kapının dışını işaret ederek.