18.Bölüm 🖤 Sis ve Jess

12.8K 1.2K 131
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayın unutmayın. İyi okumalar 🖤

Not: Yeterli beğeni ve okunma sayısı gelince güncelleme yapıyorum. :)

Arkadaşlar lütfen kurgu için sabırlı olun. Bütün gizemleri üç bölümde anlatamam. Bu uzun bir hikaye olacak.

18.Bölüm

3 Ay Önce

Köprünün üstünden geçmek, gerçek anlamda bir eziyetti. Köprü ne kadar sağlam görünürse görünsün, altında köpürerek akan lavlar bizi yutmaya hazırdı. Fışkıran kıvılcımlar bazen köprüyü bile geçiyor, bir havai fişek gibi gökyüzünde dağılarak yeniden akıntıya düşüyordu.

Köprünün genişliği neredeyse bir metre idi. Direklere bağlı metal ipleri kavradığımda sıcağın verdiği bunaltıcı etki terlememe sebep olmuştu. Stolas yürümemi sabırla beklerken ne düşündüğünü anlamak imkansızdı.

Metalden yapılmış olan köprünün sağlamlığını tek bir ayağımla kontrol ettikten sonra nihayet bir adım atabildim. Aynı anda giydiğim sandaletler köprüdeki ısıyla erimeye başladığında ayağımı dehşetle çektim. Sandaletin tabanındaki krem rengi plastik metalin üstünde bir ayak şeklinde iz çıkarmıştı.

Köprüyü tutan metal ipler normal bir sıcaklığa sahipken aynı şeyi köprüyü oluşturan metal düzenek için söyleyemeyecektim.

Stolas, "Neyi bekliyorsun?" diye sordu.

Ayakkabının bıraktığı izi gösterdim. "Çok sıcak!" dedim. "Daha köprünün yarısına gelmeden ayaklarım tutuşmaya başlar."

Stolas alaylı bir nefes vermeden izi kontrol etti. Daha sonra bedenimi baştan yukarı inceledikten sonra elini uzattı. "Gel!" dedi.

"Ne?"

"Seni kucağıma alacağım."

Başımı iki yana salladım. "Olmaz! Benim bir nişanlım var. Ona ihanet edemem."

Emin değildim fakat maskenin ardından Stolas'ın gözlerini devirdiğini gördüm. "İyi." derken omuzlarını silkti. "O halde karşıya yürüyerek geçebilirsin."

Karşımızda yükselen saraya gitmek yerine burada ölmeyi yeğlerdim. Stolas düşüncelerimi duymuş olacak ki, "Burada sonsuza dek bekleyebilirsin. Eminim iblisler seninle beklemekten keyif alacaktır." dedikten sonra köprüye adım attı.

Tedirgin olarak geldiğimiz oyuğa şöyle bir baktım. Arkamızda yükselen siyah renkli sivri kayalar devasa bir canavarın dişini andırırken hayal dünyamın bir sınırı yoktu. Gökyüzüne dek varan kayalardan, geldiğimiz oyuktan fırlamayı bekleyen şeyleri düşündüm. Vampirler, zombiler, belki iğrenç sıvıyla kaplı yaratıklar...

Korkuyla Stolas'a baktım. Görebildiğim tek şey, siyah kumaşlarla kaplı olan geniş sırtıydı. Aheste aheste köprüde yürürken merak edip bakmadı bile.

Başta beni burada bırakma konusunda blöf yaptığını düşünüyordum. Ancak Stolas oldukça ciddiydi. Neredeyse köprünün yarısına ulaştığında, "Bekle!" diye bağırdım.

Hızlı adımlarla, aşağıda beni yutmak için bekleyen alev okyanusuna bakmadan Stolas'a doğru koşmaya başladım. Ne kadar oyalanırsam sandaletlerim o kadar çabuk erir, ayaklarım yanardı. Köprünün kızgın demirleri düşüncemi doğrular bir nitelikte ayakkabılarımı eritmeye başlamıştı bile.

Taban izim her adımda köprüde krem rengi bir renk bırakıyor, etrafa iğrenç bir plastik kokusu yayıyordu.

Stolas beni büyük bir sakinlikle izlerken, bir yandan da köprünün iplerini büyük bir ustalıkla tutuyordu. Bunu, benim sallanan köprüde dengemi kaybederek aşağı düşmemem için yaptığını anlamam uzun zamanımı aldı.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin