0.7

730 54 18
                                    

Adımlarım, 11/C sınıfının kapısının önüne gelmemle birlikte kendilerinden bağımsızca hareket etmeyi bıraktı.

Kapalı olan sınıf kapısı saniyeler içerisinde açılırken sınıftan çıkan Zeynep Hoca, bakışlarını bana çevirdi. Kaşları çatılır gibi oldu, anlaşılan beni 11lerin katında görmek tuhafına gitmişti.

Aramızdaki anlamsız bakışmayı, başımla hafifçe selam vererek sonlandırdım. Dudaklarında ufak bir gülümseme yer edinirken selamıma karşılık verip yanımdan geçti.

Sınıfı boşaltan öğrencilerin arasından sınıfın içine daldım. Gözlerim etrafı tararken gördüğüm manzarayla duraksadım.

Parla, kollarını göğsünde birleştirmiş vaziyette oturuyor, dışarıyı seyrediyordu.

Sınıftaki birkaç kız grubu beni görmeleriyle kendi aralarında fısıldaşmaya başladı. Okul tarafından tanınan, sevilen sayılı öğrencilerdendim. Bunda, 4 yıldır turnuvalarda birinci gelen futbol takımının kaptanı olmamın etkisi oldukça fazlaydı.

Boğazımı temizleyip Parla'nın sırasının tam önünde durdum ve sahte bir öksürükle dikkatimi üzerine topladım.

Grileri, kahvelerimi bulduğunda önce gözleri büyüdü ardından kaşları havalandı. "Sen..." dedi, sertçe yutkunarak. "Senin burada ne işin var?"

Dudaklarımı ıslatıp ellerimi sırasının kenarlarına koydum. "Hani ben de bu okuldayım ya?" dedim, alaylı bir tınıyla.

Gözlerini kırpıştırdı ve saniyeler içinde şaşkınlığını üzerinden attı. "Şey yani," diye mırıldandı toparlamaya çalışarak. "Hiç 11lerin katında görmedim seni, üstelik bizim sınıfta hiç! O yüzden şaşırdım biraz.. Niye geldin ki sen? Nasıl buldun beni onca öğrenci arasından?"

"Gri gözlü kız diyince herkes tanıdı," dedim şakayla karışık göz kırparak. Bu hareketimle birlikte bakışlarında farklı bir ifade yer edindi fakat anlamlandıramadım. "Bugün minibüse gelmedin, ben de borcumu ödemeye geldim."

"Sabah geç uyandım biraz," dedi, saçlarını kulaklarının arkasına iteleyerek. "Ondan yetişemedim. Ayrıca ne borcu? Borç falan yok aramızda."

"Var var.." dedikten hemen sonra cebimden çıkardığım elliliği sırasının üzerine bıraktım. "Tekrar sağol."

"Ya saçmalama!" Kaşlarını çatarak parayı önüme doğru sürdü. "Alamam ben bunu!"

"Alırsın, alırsın." dedim ve aynısını ona yapıp parayı önüne sürdüm.

"Bak gerçekten hiç gerek yok," Bakışları yüzüme tırmandı. "İçimden geldi, senin için de bastım sadece, o kadar."

"Kimseye borçlu kalmayı sevmem ben," derken kaşlarım çatıldı. "Alsana işte kızım, uzatma."

"Madem kimseye borçlu kalmayı sevmezsin, o hâlde başka türlü telafi edelim.." Dudaklarını ıslatarak parayı aldı ve elime tutuşturdu. "Bana bir çay ısmarlarsan borcunu silerim."

Tek kaşım havalandı. "Çay mı?"

"Kahve de olur, hiç farketmez." dedi, omuz silkerek.

Gözlerim kısıldı. Anlaşılan parayı kabul etmeyecekti, belli olmuştu.

"Öyle olsun." dedim kabullenerek. "En kısa zamanda bir kahve içelim o zaman?"

Gülümsedi. "Anlaştık."




💖

Soğuk Nevale | texting Where stories live. Discover now