1.1

702 47 38
                                    

Ayaklarımla zemin arasında bir ritim tutururken gözlerim camekandan dışarı kaydı. Hâlâ gelen giden yoktu. Anlaşılan Parla Hanım beni ekmişti.

Yanaklarımı şişirip sıkıntıyla oflayarak başımı geri yatırdığımda masamda bir hareketlilik hissettim. Hafifçe oturduğum yerde doğrulduğumda ise gelen kişinin Parla olduğunu gördüm.

"Çok beklettim mi?"

Bir yandan sorusunu sorarken diğer yandan sandalyesini çekip karşımdaki yerini almıştı çoktan.

"Çok değil ama yaklaşık 1 saat kadardır seni bekliyorum," dedim boğazımı temizleyip çaktırmadan onu süzerek. Benim aksime onun üzerinde forma yoktu. İçinde beyaz bir crop, üzerinde aşko kuşko bir kız olduğunu bas bas bağıran çiçekli, yazlık bir hırka, altında ise beyaz bir pantolon vardı.

"Ooo baya bekletmişim ya," dedi çekingen bir ifadeyle ensesini kaşıyarak. "Neyse olur öyle şeyler."

"Hı hı," diye mırıldandığımda şimdiden tıkanmıştım. Ne konuşacağımı bilemiyordum.

"Bu sabah sana biraz sert çıkıştım, ters anıma denk geldin kusura bakma." dedi dudaklarını birbirine bastırarak.

"Gözlerimin içine öyle bir baktın ki bir an beni öldüreceksin sandım," diyerek bir tık ona doğru eğildim. "Çok değişik bir göz rengin var. İnsanı kendine doğru çekiyor."

Kendimde olmadan gözlerinin griliklerine daldığımda sertçe yutkunup, "Kahve." dedi anlık bir çıkışmayla. "Kahve içmem gerekiyor. Hemen, şimdi! Ölüyorum kahvesizlikten!"

Ürkekçe gözlerimi üzerinden çekip, "Tamam ya ne bağırıyorsun?" diye sordum irkilmiş bir vaziyetteyken. "Söyleriz gelir şimdi."

"Hemen söyle, hemen." Derin bir nefes verip ellerini yelpaze gibi havada sallamaya başladı. "Burası bi sıcak mı oldu, noldu?"

"Yo, gayet normal." derken bir yandan da siparişlerimizi vermiştim bir çırpıda. "Bırak şimdi havayı kahveyi de anlat bakalım."

"Ne anlatayım?"

"Seni." dedim, yavaşça. "Bana seni anlat."

"Nasıl yani?" diye sordu, doğrularak. "Ben anlatamam ki öyle. Merak ettiğin bir şey varsa sen sor, ben cevaplayayım."

"Peki," derken dudaklarımı nemlendirdim. "Beni ne zamandan beri tanıyorsun? Daha doğrusu, nasıl tanıdın?"

"Okula geldiğim ilk günden beri tanıyorum seni," dedi gözlerini gözlerime dikerek. "Zaten okulda seni tanımayan yok ki!"

"Ayıptır söylemesi öyleyimdir," diyerek havaya girdim ve ellerimi saçlarımın arasına daldırdım. "Kızların inşallahı annelerin maşallahıyım."

Kendini tutamayıp kıkırdadı. "Bu ego sana fazlalık yapmıyor mu ya?"

"Ego değil bunlar, gerçek gerçek."

Başını iki yana salladığında, "Eee," diyerek sohbeti uzatmayı amaçladım. "Sevdiğin, hoşlandığın birileri var mı?"

"Sana ne?" diye çıkıştı. "Ne yapacaksın sen benim hoşlandığımı?"

"Kızım sohbet olsun diye sorduk sadece," diye sitem ettim.

"Sorma." diyerek böldü lafımı. "Ben sana soruyor muyum Nehirle olan mevzularınızı?"

Tek kaşım havalandığında, "Sen nereden biliyorsun Nehirle beni?" diye sordum gözlerimi kısarak. "Hadi onu da geçtim, ne kadarını biliyorsun?"

"Okul sizin dedikodularınızla çalkalanıyor, günaydın. Her şeyden haberim var."

Dudaklarımı aralayıp tam cevap verecektim ki, "Siparişleriniz geldi!" diye seslenen tanıdık ses, kulağımda çınladı. Masaya kahveleri bıraktıktan sonra, "Aaa Parscığım sen de mi buradaydın?" diye sordu yapmacık bir şekilde gülümseyerek. "Hiç fark etmemişim."

Parla çatık kaşlarla Nehir'e bakarken başımı kaldırıp gözlerimi ona çevirdim. "Senin burada ne işin var?" diye sordum tane tane, dişlerimin arasından.

Kollarını iki yana açıp imayla gülümsedi. "Gördüğün gibi çalışıyorum." Bakışları kısa bir anlığına Parla'ya döndüğünde acınası bir hâl aldı yüzü. "Küçük kızlar ne zamandan beri ilgini çekmeye başladı?"

Aklınca bana laf sokup Parla'yı küçük düşürecekti.

"Oy kuzum, kıyamam.." dedi, sessizlikten güç bularak. "Bir de süslenip püslenip gelmiş. Kendini sana beğendirmeye falan çalışıyor galiba, yazık."

"Nehir.." Dişlerimin arasından adını ikaz dolu bir tınıyla söylemiştim ki beni bölen, Parla oldu.

"Küçük kızlar ne zamandan beri Pars'ın ilgisini çekiyor biliyor musun, Nehir?" diye sordu rahat bir tavırla dirseklerini önümüzdeki masaya yaslayıp. "Senin tarafından aldatıldığından beri."

Nehir'in yüz ifadesi saniyesinde değişirken sertçe yutkundum.

"Kendimi Pars'a beğendirme olayına gelirsek," diye devam etti Parla, acımadan. "eğer karşımızda Pars'ın en sevdiği elbisenle durmasaydın sözlerini bir miktar üzerime alınabilirdim. O da belki. Beni kendinle karıştırma."

Dudaklarım 'o' şeklini aldı. Daha önce hiçbir kız benim için kavga etmemişti. Aralarına geçip, 'Durun durun, benim için kavga etmenize gerek yok!' dememek için kendimi zor tutuyordum.

"Sen.. kendini ne sanıyorsun?" dedi Nehir, sinirden deliye dönmüş bir vaziyette. "Kimsin kızım sen?"

"Parla Özkaya ben," dedi başını dikleştirerek. "Daha müsait bir zamanda yanıma gelirsen, öğrenirsin kim olduğumu."

Nehir cevap verecekken araya girdim. "Yeter bu kadar, kes şu saçmalığı." dedim gözlerimi Nehir'in gözlerine dikerek. "Asıl sen kendini ne zannediyorsun ya? Sen ne hakla geliyorsun benim masama? Ne hakla yanımdaki kıza laf ediyorsun?"

"Pars." dediğinde elimi havaya kaldırıp susturdum onu.

"Bundan sonra seni değil yanımda, beş metre uzağımda dahi görmeyeceğim Nehir." dedim, net bir tavırla. "1 ay önce kim için benden vazgeçtiysen ona git."

Tekrar "Pars," demişti ki önümdeki kahveleri gösterdim.

"Müsaadenle kız arkadaşımla kahve içeceğim," dedim, yavaşça. "Siparişlerimizi getirdiğine göre artık gidebilirsin."

"Gidebilirim öyle mi? Kahve içeceksin bu kızla, öyle mi?" diye sordu, sindirebilmek için.

"Aynen öyle."

"Peki," diyerek kabullenmişti ki elleri saniyeler içerisinde masanın üzerinde duran kahveye gitti ve başımdan aşağıya boşalttı fincanı. "O hâlde afiyet olsun size!"



💖

Soğuk Nevale | texting Where stories live. Discover now