dead camillias

14 1 13
                                    

🍀

Emniyet'ten aldığı arama üzerine hemen bulduğu ilk taksiye atlayıp yola koyulmuştu.
Normalde çantası her daim hazır olmasına rağmen, en son davadan sonra siyah origami kağıdından kamelyasını yapmayı unuttuğu için şu anda arka koltukta küçük bir savaş veriyordu.

Bu kadar zor olmamalı diye hayıflanmaya başlarken zaten zor topladığı dikkati, telefonunun tatlı melodisiyle iyice dağılmıştı.

Hemen montunun iç cebinde titreşerek kendisini rahatsız eden telefonunu çıkartıp arayanın kim olduğuna baktı.
Ekranda kendisiyle beraber poz veren Dedektif Jun'u görünce ne kadar geç kaldığını fark etti.

Vücudunu saran stressle birlikte telefonu açıp Dedektif'in azarlamalarına hazırlanmaya çalışarak selam verdi.

"Bayan Lee... yolda olduğunuzu umut ediyorum. Adli tabip ekibi cesedi merkeze götürebilmek için sizi bekliyor. Eğer bir yarım saat daha burada olmazsanız bu sefer eksik prosedürlerle çalışmanız gerekecek."

Luda çelikten zırhını giymiş olmalıydı ki bu sefer söylenen tek bir kelime bile onu sarsamamıştı. Hızlı bir şekilde telefonu kulağından ayırıp taksi şoförüne ne kadar yolları kaldığını sordu.

"10 dakikaya oradayım Bay Wen. Lütfen ekibe işleri bittiğinde kahve ısmarlayacağımı söyleyin."

Dedektifin bıkkınlıkla nefes alıp verişi gürültüyle giden arabının sesine rağmen rahatça duyuluyordu.

"Bana da ısrmarlarsan iyi edersin."
Cümlesini bitirir bitirmez, Luda'nın yüzünü ekşitmekten başka bir tepki vermeyeceğini bilerek telefonu kapatmıştı.

Suç mahaline varana kadar origamisini katlamaya devam etti.
Tamamdı işte! Taksi kaldırıma yanaşmadan hemen önce bitirmişti!
Origamiyle uğraşırken birazcık dağılan arka koltuktaki eşyalarını topladı, taksi ücretini ödedi ve derin bir nefes aldı.
Emniyet tarafından çağırılmayı gerçekten sevmiyordu.

Bu koşullar altında bitirmiş olmasının, cinayete kurban gittiği için zaten sinirli olan ruhu daha da germemesini umut ederek araçtan hızlı adımlarla indi, polis şeritlerine doğru yaklaştı.
Onun için özel bastırılan "medyum" yaka kartını göstererek sokak arasında kalan olay yerine girdi.

Uzun süredir burada onu bekleyen ekibi, başıyla selamladı. Hızlı çalışmalıydı yoksa değil ekibe bütün emniyete kahve ısmarlamak zorunda bırakacaklardı onu.

Çantasından onun için mutluluğu simgeleyen sarı renkteki steril eldivenlerini çıkarttı. Maskesini taktı ve saçını önceden topladığı için bonesini de hemen kafasına geçirdi.
Arabada katladığı kamelya origamisini, yirmili yaşlarına henüz girmiş gibi görünen kızın, kan ve kesik içindeki avuçlarına yerleştirdi. Ekibin henüz kapatmamış olduğu gözleri kapattı, bir elini kızın ellerinin üzerine yerleştirdi ve diğer eliyle de sakince başını okşamaya başladı.

"Şu anda korktuğunu ve öfkeyle yanıp tutuştuğunu biliyorum ama işbirliğine ihtiyacımız var. Seni bu büyük korkunun içine sürükleyen kişiyi bulmak istediğine eminim ve eğer bize yardım edebilirsen sonu kesinlikle en ağır şekilde cezalandıracağımıza söz veriyorum. Ama bu cezanın ölüm olmadığının lütfen bilincinde ol. Senin için elimizden geleni yapacağız yani lütfen sadakatimizin bir göstergesi olarak bu kamelyayı kabul et. Seni huzura erdireceğiz."

Cümlelerinin bitimiyle son bir kez kızın başını okşadı. İki eliyle de kızın ellerini kavradı ve gözlerini kapattı.

Kızın duyguları ve silik anıları yavaşça beynine nüfuz ediyordu. Ama düşündüğünün aksine ruh sinirli veya korkmuş değildi, sadece hayalkırıklığı ve üzüntü hissediyordu.
Birden silik anılar birazcık daha berraklaşmaya başlamıştı. İlk defa bu kadar net görüyordu.

Kızdan bir kaç yaş küçük, belki 15 yaşlarında bir çocuk. Tıpkı kurbana benziyordu, akraba olmalıydılar hatta belki kardeş.
Çocuk nefretle ve tedirginlikle bağırıp dururken, kurban sadece endişeliydi.
En net görülerinden biri olmasına rağmen ne konuştuklarını duyamıyordu.

Ufaklık aniden bir bıçak çıkartıp boynundaki atar damarının hemen yanında pozisyon aldırmıştı. Kız telaşlı bir kaç adım daha atınca bu sefer bıçak ona doğrultulmuştu.
Kızın ağladığını hissedebiliyordu.

Titreyen bir çift el uzanmıştı çocuğa doğru. "Kardeşim, lütfen..." dediğini duydu sadece. Sonrası bulanıklaşıyordu ama az çok hala ne olduğunu idrak edebiliyordu. Kız çocuğun elinden bıçağı almaya çalışırken yaralanmıştı.

Ekiptekileri, direkt midesinden darbe aldığını, yarım saat daha erken bulunsaydı kurtulma şansının olduğunu konuşurken duymuştu.
Belki de ara sokaktan çıksa hala hayatta olabilirdi. Ama hareket edebiliyor olmasına rağmen duvarın kenarına yatıp ağlaya ağlaya ölmeyi beklemişti.
Kardeşinin kendisini burada bırakıp kaçmasının hayal kırıklığıyla, intihar etmesine engel olamayışının vicdan azabıyla beklemişti.

Aramayı aldığında asılan yüzü, şimdi dokunsalar hıçkırıklara boğulacak gibiydi. Kızın ruhuna huzur dileyip yavaşça oturduğu yerden kalktı. İyice koyulaşan kana bulanan eldivenlerini çıkarttı ve çantasını da alarak Dedektif'e yöneldi.

"Kardeşi yapmış... kazara. Ama onu burada, bu halde bırakıp gitmiş. Aileyi bilgilendirmede bol şans."

wanderlust | wjsn one shotsWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu