1

411 22 9
                                    

Kartal ellerini başına geçirmiş ve derince bir nefes vermişti. İstanbul'un havası çok boğucuydu ona göre, özellikle sahilde otururken aklında tek bir kişi varsa... Tek sıkıntı aklında olan kişinin bir daha yanında olamayacağı gerçeğiydi.

Ellerini başından çekti ve sahilde oturup eğlenen arkadaş gruplarına baktı. Bir zamanlar onlar gibi gençti ve arkadaşları vardı. Kendi etrafına baktı ve hafifçe gülümsedi. Şimdi yanında kimse yoktu. Hatta ailesi bile...

Bu kadar boş bir hayat yaşamayı o da istemiyordu ama hayat koşulları onu bu duruma sokmuştu. Bütün hayatı boyunca o popüler çocuk olmuştu. Çok sosyal biriydi, hatta herkes ona imreniyordu. Ya da Kartal öyle düşünmüştü. Sonuç olarak şimdi hepsi geçmişte kalmıştı.

Düşünceleri içinde boğulacakmış gibi hissediyordu. Gözlerinden bir bir yaşlar düşünce anlamıştı yaşadığı şeylerin ne kadar ağır olduğunu. Bir anda yüzünde küçük eller hissettiğinde gözlerini açmıştı.

"Abicim neden ağlıyorsun?"

Karşısındaki tatlı çocuğu gördüğünde yüzüne bir gülümseme yayılmıştı.
Giyinişinden buralarda kaldığı anlaşılıyordu. Muhtemelen 4-5 yaşları arasındaydı ve yeşil gözleri vardı.

"Bir anda moralim bozuldu, önemli bir şey değil yeşil kuşum. Senin ailen nerede? Bu saatte başına bir şey gelebilir."

Başını eğmiş ve yere bakmaya başlamıştı.

"Benim ailem yok abi. Sen de benim gibi yalnız olduğun için yanına geldim. Burada kimin yanına gitsem beni kovdu, gitmemi istersen anlayabilirim."

Yaşına göre olgun konuşan çocuğa bakıp gülümsemişti. Hâlâ daha kelimeleri düzgün telaffuz edemiyordu ve bu onu çok tatlı gösteriyordu. Ama ailesi olmaması kısmına kafası takılmıştı.

"İstediğin kadar yanımda kalabilirsin, sıkıntı etmem. İsmin ne senin?"

"İsmim Oğuz Atay. Seninki ne abicim?"

"Kartal Çaka."

Kartal kendi ismini söyleyince ortama sessizlik çökmüştü ve Oğuz'un yanına oturduğunu hissetmişti. İkisi de önlerinden geçen insanlara bakıyordu. Kendileri dışında herkesin hayatının güzel olması belki de onları üzen asıl şeydi. İkisi de bunu hak etmediklerini düşünüyordu. Ama düşündükleri gibi değildi, Tanrı onlara digerlerine yaptığı gibi acımamıştı.

Küçük çocuk önlerinde ailesiyle el ele tutuşup pamuk şeker yiyen kişilere dikkatle bakıyordu. Çocuğun ne düşündüğünü Kartal bile anlayamamıştı ama hemen ayağa kalktı.

"Hadi gidiyoruz."

"Nereye Kartal abicim?"

"Pamuk şeker almaya tabii ki."

Çocuk hemen ayağa kalkmış ve Kartal'ın doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyordu. Kartal ise olabildiğince ağzını açarak gülümsüyordu.

Birlikte yürümeye başladıklarında hemen uzaklarındaki pamuk şekerciye gitmiş ve iki tane pamuk şeker almışlardı.

"Bu çok güzel, teşekkür ederim."

Kartal gülümseyen çocuğa bakıp onun gibi gülümsemişti.

"Ne demek yeşil kuşum. Benim şimdi gitmem gerekiyor, sonra yine görüşürüz."

"Gerçekten tekrar gelecek misin?"

"Evet, söz veriyorum."

Çocuk gülümseyerek 'görüşürüz' demiş ve oradan ayrılmıştı. Kartal yalnız başına sahil yolundan çıkmış ve eskimiş evine doğru yola koyulmuştu. Yürüyerek 40 dakikada ancak gidebilirdi ama şu an umrunda değildi. Yasal olmayan bir içki dükkanının önünden geçerken içeriye girmiş ve iki şişe rakı almıştı. Yolda yürürken bir yandan içiyor bir yandan hayaller kuruyordu. Beyninde hep aynı isim yankılanıyordu.

Efe.

Acaba şu an ne yapıyordu? Yanında yeni birileri var mıydı? O da Kartal'ı düşünüyor muydu?

Elindeki boşalmış şişenin son damlalarından içerken iki şişeyi de otların içine atmış ve evinin önünde durmuştu. Köpek kulübesine benziyordu evi, belki de o yüzden sabah-akşam dışarıda gezip sadece yatmaya evine geliyordu. Bu iğrenç eve daha fazla katlanamıyordu.

Geçmişte kalmış olsa bile eski evini düşündü. Ailesiyle birlikte 3 katlı, havuzlu bir villa da yaşıyorlardı. Gerçi ailesi hâlâ orada yaşıyordu ama artık Kartal aileden biri değildi.

Kartal anıları bir köşeye bıraktı ve evine girdi. Koltuklardan birine kendini attı ve uyumaya çalıştı, zihninin eski anıları ile dolmasını istemiyordu. Ama buna mani de olamıyordu. Kendi hayatına çoğu zaman yaptığı gibi lanet etmişti. Vücudunu bir soğuk kapladığında evinin camını sabah aptal gibi açık bıraktığını görmüştü. Kalktı ve camı kapattı, ancak o zaman fark etmişti evinin parkesinde bulunan zarfı. Yere çömeldi ve zarfın üzerinde yazan şeyi okudu.

"Gülümser Kutlu'dan Kartal Çaka'ya"

Eski arkadaşının ismini zarfın üzerinde gördüğüne ilk başta inanamamış daha sonra zarfı açmak aklına gelmiş ve hızlıca içini açmıştı. Bir davetiye olduğunu fark etmişti, düğün yarın akşam sekiz sıralarındaydı.

Kartal hâlâ daha buna inanamıyordu, belki de şu an halisülasyon görüyordu ve bunun tek sebebi içtiği 2 koca şişe rakıydı. Eski arkadaşlarının hepsi ailesi onu reddettiğinde iletişimini kesmişti. Ve kardeşim dediği insanların kapısına sarhoş bir şekilde gidip küfür ettiği için kimseyle görüşmeye yüzü yoktu. Gülümser, zamanında onun en yakın arkadaşıydı yine de kıyamayıp Kartal'ı çağırmıştı ya da sadece dalga geçmek istiyordu. Tıpkı diğerlerinin zamanında yaptığı gibi..

___________

Umarım fici beğenirsiniz💚🍀

Köprüaltı/EfKarWhere stories live. Discover now