nineteen

29.7K 789 145
                                    

CALUM

Son kadehimide diktiğimde artık ne kadar içtiğimi saymayı bırakalı çok olmutşu. Sikeyim. Kafam çatlıyordu ve ben artık tamamen bulanık görüyordum. Tökezleyerek bar masasına tutundum. Güçlü bir bünyeye sahip değildim ve bunu bildiğim halde yine bu lanet bardaydım. Bir çemberin içine düşmüş gibi hissediyordum ve günün sonunda dönüp, dolaşıp nefesimi bu iğrenç derecede kötü kokan barda alıyordum. Ama artık buna alışmıştım. Bu pis koku artık beni rahatsız etmeyecek kadar tanıdık geliyordu. Barmenden bir kadeh daha istedğimde omuzumda bir el hissetim. Ardından kulağımın dibinde bir nefes. "Dostum," dedi yüksek bir sesle. "Sence de biraz hızlı gitmiyor musun?"

Michael? Eğer bünyem bana oyun oynamıyorsa ve Michael yine saç rengini değiştirdiyse bu oydu. Michael. Görüntünün netleşmesi için gözlerimi kıpıştırdım. Bu iyiyidi. En azından şimdi onu iki tane görmüyordum.

"Michael?" Barmenin önüme koyduğu kadehten bir yudum aldım. Su gibi geliyordu. "Burada ne işin var?" O, barlardan nefret ederdi. Heleki bu saate asla bir bar'a gelmezdi. Tamam, belki asla değil ama genel olarak barlardan nefret ederdi. Elimdeki kadehi alıp masanın üzerine koydu ve beni çekiştirmeye başladı. Üstelik daha onu bitirmemiştim bile.

"Nereye?" diye sorduğumda beni çekiştirme çabasındaydı. Eğer biraz daha buna devam ederse kafam iyi olduğu için üzerine yığılacaktım.

"Yürü, gidiyoruz" dedi. İnsanları tekrardan ikişer görmeye başlamıştım. Belki de cidden ikişerlerdi. Umrumda değil. Burada kalıp az önce gözüme kestirdiğim şu siyah saçlı kızı düzmeden hiçbir yere gitmeyecektim. Üstelik yeşil gözleri bu kadar parıldarken. Onlar tıpkı... Amanda'nınkiler gibiydi. Ve siktir. Amanda da nereden çıkmıştı? Bir daha kesinlikle bu kadar içmeyecektim.

"Dur" Duraksadı. "Şu kızı düzmeden gitmek istemiyorum." Elimle kızı göstermeye çalıştım ama ikişer gördüğüm için yanlış birini de göstermiş olabilirdim.

"Ne düzmesi?" diye bağırdı bana. Tanrıya şükürler olsunki müzik yüzünden o cırlayan sesi kulaklarıma fısıltı gibi gelmişti. "Amandayı seni alması için çağırdım. Az sonra burada olur ve sen düzüşmekten mi bahsediyorsun?"

İsmini duyduğumda her şey netlik kazanmaya başlamıştı sanki. Sinirle soludum. "Siktiğimin kimini çağırdın?" Kolumdan çekiştirmeyi bıraktı ve çıkışa doğru yürüdü. Ortaya bir şey atıp öylece gidemezdi. Doğru düzgün yürümeye çalışarak onu takip ettim. "Sana siktiğimin kimini çağırdın diye sordum, Michael?"

Gözlerini kıstı ve dışarıda olduğumuz için öfkesi dahada çok netlik kazandı. "Siktiğimin üvey anneni çağırdım!" diye bağırdı. Bu sefer dışarısı sakin olduğu için yüzümü buruşturdum. "Oldu mu? Ashton beni aradı ve çok fazla içtiğini ve seni durduramadığını söyledi. Bende ne yapacağımı bilemedim ve Amandayı aradım. İlk başlarda gelmek istemedi fa---"

Sözleri kafamda canlılık kazandığında sözünü kestim.

"Ona öyle seslenme."

"Ne?"

Duvara yaslandım. Ayakta durabilecek gibi hissetmiyordum. "Ona 'siktiğimin' gibi kelimelerle seslenme."

Birkaç saniye ciddi olup olmadığımı algılamak için yüzüme öylece baktı. Ciddiydim. Ona öyle seslenemezdi. "Sen ciddimisin?" diye sordu. Az sonra kafayı yiyecek ve bana bir tane geçirecekmiş gibi duruyordu. "Sen söyleyince bir şey olmuyor ama!"

"Adı üstünde, ben söyleyince" Duvarın kenarına çöktüm. "Sen söyleyemezsin."

Michael, ellerini mavi saçlarının içine daldırarak onları dağıttı. En son gördüğümde kırmızıydı. Ellerimle yüzümü kapatarak biraz olsun sessizlik arıyordum ama o yine siktiğimin çenesini açtı.

Step MomWhere stories live. Discover now