29. BÖLÜM

548 78 3
                                    

Tu Yan, Gu Chenbai'nin kollarına saklandı ve hiç kıpırdamadı. Kulaklarını dikti, Gu Chaocheng'in ayak seslerini duyamayınca başını bıkkın bir şekilde yavaşça kaldırıp arkasına baktı.

Gu Chaocheng umursamazsa asansöre bindi ve gitti.

Tu Yan rahat bir nefes aldı. Tam geri adım atmak üzereyken Gu Chenbai beline sarıldı.

Bu katta sadece Gu Chenbai'nin ofisi olmasına ve başka kimse olmamasına rağmen Tu Yan hâlâ utanıyordu. Aceleyle Gu Chenbai'nin kollarından ayrıldı ama Gu Chenbai onu bırakmadan sıkıca tutmaya devam etti.

"Öğrenci Tu Bao, bir hata mı yaptın?"

Tu Yan boynunu dikleştirdi, "Hayır."

"Hata yapmadıysan nasıl böyle itaatkar davranıyorsun? Tu Bao'm bu kadar uslu değil," Gu Chenbai, Tu Yan'ın kalçasını okşadı ve sordu, "Az önce ne söyledin? Giderken Ge'min yüzünün pek iyi görünmediğini fark ettim."

Tu Yan yanlış bir şey söylediğini biliyordu, Gu Chaocheng'in zayıflığıyla oynamıştı. Ama aslında ciddi değildi, sadece karşılık vermek istemiş ve bir an için dilini tutmamıştı. Gu Chaocheng'in kırmızı gözlerini gördüğünde pişman olsa da karşısında dezavantajlı olmak istemiyordu.

Ne olursa olsun diye düşünerek önce kendi şikayetini dile getirdi, "Ama beni çok sert azarladı."

"Onu bu konuda uyaracağım. Önce sen söyle, az önce ne söyledin?"

Tu Yan’ın yüzü anında soldu. Gu Chenbai'nin bugün bu konunun peşini bırakmayacağını biliyordu, başını yere eğerek isteksiz bir şekilde, "...Seni yaralayanın o olduğunu ve ağabeyin olmayı hak etmediğini söyledim."

Gu Chenbai'nin ifadesi anında ciddileşti. Tu Yan biraz korkmuş ve biraz da kırılmış hissetti. Gu Chenbai’yi kenara itip yana çekildi.

Gu Chenbai gerçekten de biraz kızgındı ama belli etmedi. Sadece yumuşak bir şekilde ikna etti, "Gidip ondan özür dilesen nasıl olur? Bu mesele içten içe asla üstesinden gelemediği bir şey. Ona bunu söylediysen muhtemelen benim de öyle düşündüğümü sanmıştır ve gerçekten çok üzülmüştür."

Gu Chenbai'nin sesi çok büyüleyiciydi. Tu Yan inatçı öfkesi nedeniyle kimseden özür dilememesine rağmen harekete geçmeye hazırdı, ancak Gu Chaocheng'in "Ailem seni kabul etmeyecek" dediğini düşündüğünde kalbinde bir tıkanıklık hissetti...

Gu Chaocheng incinmişse Tu Yan da incinmişti. Gu Chenbai'nin ailesinin ondan nefret etmesinden gerçekten korkuyordu.

Uzun süre oyalandıktan sonra "Yapmayacağım," dedi.

Gu Chenbai, Tu Yan’a bakarken bir an için biraz çaresiz hissetti, "İyi, o zaman ben giderim."

Tu Yan dudağını ısırdı ve hiçbir şey söylemedi.

Gu Chenbai arkasını dönüp gitti. Asansör kapıları kapanmak üzereyken Tu Yan yana eğilip içeri girdi, sonra başını indirdi ve fısıldadı, "Seninle geleceğim ama özür dilemem."

Gu Chenbai gülümsedi, uzandı ve onu öpmeden önce Tu Yan'a sarıldı, "Bu da iyi."

Gu Chaocheng'in ofisi, Gu Chenbai'nin ofisinin sadece bir kat altındaydı, bu yüzden çok geçmeden ulaştılar. Asansörden çıkmadan önce Gu Chenbai, Tu Yan'ın maskesini taktı ve onu Gu Chaocheng'in ofisinin kapısına götürdü. Tehlike karşısında her zaman kaçan Tu Yan, Gu Chenbai'nin elini itip heykelleri izliyormuş gibi yaparak kenarda durdu.

Gu Chenbai gülümsemeden edemedi. Kapıyı çaldı ve Gu Chaocheng'in sesini duyduktan sonra içeri girmek için iterek açtı.

Gu Chaocheng pencerenin yanında duruyordu, Gu Chenbai'yi gördükten sonra yüzü değişti. Hiçbir şey olmamış gibi davranarak "Ne oldu?" diye sordu.

"Sinirli misin?" Gu Chenbai gülümseyerek yanına gitti, "Küçük adam adına özür dilerim, dışarıda ama içeri girmeye utanıyor."

Gu Chaocheng soğuk bir şekilde homurdandı.

"Söylediklerini ciddiye alma," Gu Chenbai Gu Chaocheng'e doğru yürüdü ve kolunu omzuna koydu, "Ge, bunca yıl olmasına rağmen nasıl hâlâ kendini suçlayabilirsin? Bunun gereksiz olduğunu söylemiştim."

Gu Chaocheng camdan Gu Chenbai'nin yansımasına baktı; keskin yüz hatları olgun ve sabitti. Bir anda küçük kardeşinin çoktan yirmi altı yaşında olduğunu ve araba kazasının on bir yıl öncesine ait eski bir hikaye olduğunu fark etti. Gu Chaocheng, on beş yaşındaki Gu Chenbai'nin hastane yatağında yatarken ona gülümseyerek "Gege, üzülme, ben iyiyim." dediğini her zaman hatırlayacaktı.

Gu Chenbai o sırada araba kazasının ona ömür boyu sürecek bir sakatlık getireceğini bilmiyordu, safça birkaç ay içinde iyileşeceğini ve basketbol oynamaya devam edebileceğini düşünüyordu. 

"Biz kardeşiz, o gün araba bana çarpacak olsaydı sen de aynı tehlikeyi göze almaksızın kendini tehlikeye atıp beni iterdin, değil mi?"

Gu Chaocheng uzun bir süre sessiz kaldı, sonra yavaşça, "Yaralanan kişi olmayı tercih ederdim," dedi.

"Ge, böyle yapma, seni bir kez bile suçlamadım."

"Biliyorum."

Gu Chenbai konuyu değiştirdi ve şikayet etti, "İkiniz artık iyi anlaşsanız olmaz mı? Karşılaşır karşılaşmaz kavga mı ediyorsunuz?"

"Fikrini yine değiştirmeyeceğinden emin olabilir misin? Kalbinin ne kadar kalın olduğunu gerçekten bilmek istiyorum, ondan gelecek bütün incinmelere dayanabiliyorsun."

"Dayanabilirim," Gu Chenbai sıcak bir şekilde gülümsedi ve bastonunu iki kez çevirdi, "Sadece küçük pençelerden kaynaklanan çizikler, fazla acıtmıyorlar."

Gu Chaocheng o kadar öfkelendi ki söyleyecek başka bir şey bulamadı. Gu Chenbai'yi kenara itti, "Benden uzak dur, vücudunda omega kokusu var, midem bulanıyor."

Gu Chenbai daha mutlu bir şekilde gülümsedi, "Bu kadar inatçı olma, gelecekte nasıl bir omeganın seni tavlayacağını görmek istiyorum."

"Tu Yan gibi biri olmayacağı kesin."

Gu Chenbai sırıttı ve gitmek için arkasını döndü. Gu Chaocheng arkasından, "Endişelenme, çoktan kararını verdiğine göre seni her şekilde destekleyeceğim." dedi.

Gu Chenbai el salladı, "Teşekkürler."

Kapıdan çıktığında Tu Yan hâlâ masumca geyik şeklindeki cam elyaftan yapılmış heykeli izliyordu. Gu Chenbai'nin ayak seslerini duyunca tüm vücudu iki saniyeliğine dondu, sonra arkasına bakmadan asansörlere doğru yürüdü.

Gu Chenbai ona yetişti. Aşağı düğmesine bastıktan sonra Tu Yan'ı asansörün duvara yasladı ve alnını alnına dayayıp biçare bir şekilde, "Önce diğer tarafı, sonra da bu tarafı ikna etmek zorunda kalmak için neyi yanlış yaptım ki?"

"Kim senden beni ikna etmeni istiyor, git başımdan!"

Gu Chenbai ona zorluk çıkarma şansı vermeden Tu Yan’ın dudaklarını öptü ama Tu Yan, Gu Chenbai’nin dili ağzına girdiği an acımasızca ısırdı. Gu Chenbai acı içinde onu serbest bıraktığında Tu Yan bunu çok sert yapmış olabileceğinden korktu, fakat Gu Chenbai'ye sormaktan utandı. Bu yüzden başını eğdi ve elindeki plastik poşeti daha sıkı tutmaya başladı.

Gu Chenbai'ye ilk kez akşam yemeği vermeye geldiğinden, tüm yol boyunca mutluluktan köpürmüş ve içten içe çok heyecanlanmıştı. Ama sonra Gu Chaocheng üzerine doğrudan bir leğen soğuk su döktüğü için üç kişinin de üzülmesine neden olmuştu.

Gu Chenbai onu asansör duvarından çektikten sonra Tu Yan, "Önce ben eve gideceğim, yavaşça ye." dedi.

Gu Chenbai bileğini tuttu ama fazla güç kullanmadı, sadece elini belli belirsiz bir şekilde etrafına doladı. Tu Yan onu fırlatıp atabilirdi.

Ama yapmadı.

Arkasını dönerek Gu Chenbai'nin beline sarıldı, uzanıp onu öptü, sonra yüzünü boynunun kıvrımına gömdü ve kısık bir sesle, "Sadece onu avuttun, beni avutmadın," dedi.

Bölüm Sonu.

Limited Possession [BL] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin