0; prologue.

1.5K 136 108
                                    

"Bu, kendime saygı duymayışımdan ileri geliyor. Anlayışlı bir adam kendisine saygı duyabilir mi hiç?"

18 Ekim Çarşamba.

Belki gerçekten acı çektiniz, ama kendi ıstırabınıza dahi zerre kadar saygı duymuyorsunuz.

Dostoyevski'nin satırları arasında kalan nefeslerimle o çıkmazdan kurtulmak için derin bir nefes aldım. Üzerimde duran gömleğin yakasını çekiştirerek camdan dışarıya baktım. Gömlek isyan etti yine, susturmak için üzerime baktım bir daha. Giyme beni, diyordu. Az mı çektik senin bu gömlek sevdandan, giyme beni! Bakışlarımı yine kendi üstümden çekip cama çevirdim. Sonbaharın rengi ne kadar da güzeldi. İnsanın saklamaya çalıştığı tüm duyguları vuruyordu dışarıya. Göz kapaklarına yağdırıp yağmuru ağlayamayanlara bir cesaret kırıntısı bırakıyordu.

Cesaret gizli bir oyundur.

Normal kalıpların ya da normal insanların yaptığı bu atılganlık cesaret diye geçiyordu her yerde. Bana göre Tanrı'nın bir oyunu.

Çalışma masamın üzerinde duran sigara paketinden bir dal çıkararak iki parmağım arasına sıkıştırdım. Hayatın bizi sıkıştırdığı gibi. Bilmiyorum belki de çevremde olan bu insanları sıkıştırmıyordur. Ama beni alaşağı ettiği çok belli. Aşağıdan gelen sesler annemin gitmek üzere olduğunun habercisiyken mor çakmağımı ateşe verdim. En sevdiğim renk mordu. Odamın her yeri gri olmasına rağmen gerçekten de en sevdiğim renk mordu. Ateşin küçük rengi dağılırken yüzüme doğru sigaramı yakarak nefes gerçekten o zehirmiş gibi büyük bir soluk çektim ciğerlerime.

"Jungkook!" yükselen sesler ve nefret ettiğim o ad.

"Efendim?"

"Çıkıyorum ben dikkat et." cevap verme gereği duymadan sigaramdan bir nefes daha çektim. Yaşama kaynağım buymuş gibi. Bir kanser hastası nasıl kemoterapiye ihtiyaç duyuyorsa bende mentollü ve böğürtlenli olan aromalı sigarama ihtiyaç duyuyordum. Onun uğruna kaç tokat yemiştim.

Ben Jeon Jungkook, hemşire bir annenin ve asker bir babanın tek oğlu. Babasının tıpkısı, annesinin biriciği. İnanmayın siz bunlara hep yalan.

Telefonumun iğrenç melodisi kulağımı doldurduğu vakit uzanarak aldım masanın üzerinden. Kalçamı camın ünündeki peteğe yaslayıp kulağıma yasladım telefonu.

"Jungkook?"

"Efendim Jimin."

"Yarıştan çekmişler seni." ilk başta bir şeyleri algılayamasam da duraksadım.

"Ne dedin?"

"Yarıştın çekmişler seni diyorum. Hoseok haber verdi." elimdeki telefonu sıkarken derin bir nefes aldım.

"Siktiğimin adamı."

"Sana patronu ayart demiştim. O adamın sana bir ilgisi var. Ondan çekmiştir seni yarıştan." dediğinde gözlerimi devirdim. Sanki herkesi ayartan biriymişim gibi konuşması çok sinirimi bozuyordu.

"Sikerim onu da ilgisini de!"

"Neden öyle dedin oğlum? Senin paralar hazırdı işte."

keith |taekookWhere stories live. Discover now