3; gecenin dördü, beşi.

336 55 46
                                    

"Gözlerinde gördüğüm kırgınlığın haddi hesabı yoktu. Seni iyileştiren bendim. Hiçbir şeyin için vazgeçtim her şeyimden. Ama kapıya koyduğun ilk kişi de bendim."

Durdurun sahneyi.

Evet, bu sahne tam olarak Romeo ve Juliet'in karşılaşması gibiydi, benim için. Hayır aramıza Roseline falan girmeyecekti. Zihnimizde yatan bir kişi yoktu. Sahneyi kendimize göre çevirebilirdik biraz.

Ama onun için belki Kızıl ve Kara'ya başlamış gibi bir his olabilirdi, bilemezdim.

Etrafa saçılmış onlarca çamaşır, kaşları yukarıya kalkmış 'bu burada ne halt ediyor?' bakışlarıyla bana bakan Bay Kim ve yukarı kattan 'ne oldu?' diyerekten bize yaklaşan Bayan Kim, bir tane de heyecandan eli ayağına girmiş bir Jungkook.

Ben bu değildim. Mimik kullanmaz donuk ifademden ödün vermezdim. Öyle yetiştirilmiştim.

Kendime gelmemle yüzüme tekrardan donuklaştırdım. Sözlerim zehirdi benim, bakışlarım değil. Onun önünde saygıyla eğilmem bir olurken bir yandan da kendime lanetler ediyordum. Sakarlığımla rezil olurken elim ayağım titrememek için kendini sıkıyordu resmen. Eğer benden bağımsız olsalar eminim ki şimdiye kadar kaçmış ve gitmişlerdi. Hata yok, diye geçirdim içimden. Mimikler kusursuz Jungkook, belli olan bir şey yok, bunun için eğitim aldın.

Merdivenlerden inen Bayan Kim'e dönerek hızla mırıldandım. "Kusura bakmayın Bayan Kim. İsteyerek olmadı, Bay Kim'i ben birden bire karşımda görünce ürktüm." hızlı hızlı konuşmama karşı kaşlarını kaldırırken önemli olmadığına dair bir şeyler mırıldanmış ve abisine dönmüştü.

"Hoşgeldin. Bugün geleceğini söylemedin."

"Yardım ederim diye geldim. İşim erken bitti." dediğinde Bayan Kim başını sallamıştı. Bakışları bana dönerken bende gözlerimi onda gezdirdim. İlk defa yüzüme bakıyormuş gibiydi. Gözlerime baktı önce. Biliyorum sarı renge yakın olan gözlerim fazlasıyla dikkat çekiyordu. Dışarıdan bakan insan benim direkt olarak melez olduğumu anlardı. Tenimde gezindi gözleri ardından hemen dudaklarıma baktı. Nefesimi habersiz bir şekilde tutarken hafifçe dudaklarının kenarı kıvrıldı. Şaşkınlığımı gizlemek için ona bakmayı kestim.

Kendimi fazlalık gibi hissederken gözümün ucuyla Bay Kim'e baktım. Gözleri benim üzerimden kardeşine döndü ve bir şey demeden merdivenlere doğru ilerledi. Bayan Kim'de arkasında giderken dağılan eşyaları toplamaya koyuldum. Eşyaları toplarken ayaklarım önüne gelen bedenle başımı kaldırıp Bay Kim'e baktım.

"Kalk çocuk." çocuk demesine donuk bakışlarımla karşılık versem de yüzündeki tuhaf ifade beni rahatsız etmişti. "Çocuk değilim." diye mırıldanmam onu güldürdü. İçten bir gülüş değildi. Sen kime ne anlatıyorsun gülüşüydü.

"Evine dön." dediğinde kendimi ayağa kalkmış ve suratına bakarken bulmuştum. Bahsettiği, sanki karşıdaki evim değildi. Çok başka şeylerden bahsediyor gibiydi. Anlam veremedim, ilk defa beynim çalışmıyordu.

"Pekala." demekle yetindim. Bayan Kim hala yukarıda olduğu için ona seslenme gereği duymadım ve kapıyı sakince kapatarak kendi evimizin bahçesine geçtim. Ekim ayında bahçede sırtlarında şalla oturan anne ve babama bakarken annem gülümseyen suratıyla bana baktı. Duraksamadan edemedim, ayağımın altıdaki kurumaya yüz tutmuş çimler bile şaşırmıştı eminim.

"Hallettiniz mi?" diye sordu bana yanlarındaki sandalyeyi gösterirken, üşüyeceğimi umursamadan oturdum.

"Çok hallettik sayılmaz, ben geç olduğu için geldim. Çalışmam gereken konular vardı." yalandı. Halletmiştim konuları. Rezilliğimden bahsetmek istememiştim sadece. Zaten Bay Kim'i de anlamamıştım. O ne soğuk bakışlardı öyle? Ben bile bu kadar donuk değildim.

keith |taekookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora