5; burası mutlu bir ev.

309 51 72
                                    

"Belki senin için değişirim ama hislerime engel olamıyorum."

1 Kasım Çarşamba.

Evlerin arasından sıyrılarak geçtiğim dar sokağa öylesine bir göz ucuyla baktığımda duvarda yazan farklı ve değişik yazılar dikkatimi çekti. Birileri yine bir şeylere karşı çıkma çabasında gibiydi. Aslında hedefimiz sistem değildi. var oluştu. Böyle söylendiğinde fazlaca felsefik geldiğinin farkındaydım ama insanlar buna alışıktı.

Ransamine'da bunlar alışık olduğumuz şeylerdi, bu ortam bunun için vardı. Kurulan düzen tamamen barışçıl ve tamamen özgürlükçüydü. Busan'da hemen hemen herkesin bu sokaktan ve Ransamine'da bulunan düzenden haberi vardı. Özellikle gençlerin buraya aşık olması kaçınılmaz bir gerçekti.

Ransamine benim ütopik evrenimdi.

Karanlık caddeden sıyrılıp büyük boş alana geçtiğim an da beni gören bedenlerin bağırışla yüzümde muzip bir ifade oluştu. Yöneticilerin bulunduğu binaya doğru giderken içimden de akşam gerçekleşecek içki gecesini de düşünüyordum. Sarhoşluğun verdiği hazzı şu ana kadar hiçbir şeyden alamamıştım.

İki katlı binaya girdiğimde oturan bedenlere elimi kaldırarak selam verdim. "Sonunda geldin." Jimin'in isyankar sesi az daha gülmeme sebep olacaktı. "Babam anca gitti."

"Şu adamın babasıyla zıtlığı şaka mı ya?" Zoe'nin dediğine kıkırdamadan edemedim. Burada bütün tepkilerim serbestti. Aslında kendimi kasmasam kesinlikle çok fazla mimik kullanırdım ama babamın yanında bu surat ifadelerimi gizlemek zorunda kalıyordum. Küçüklüğümden beri babamın surat ifadelerime karşı bir takıntısı vardı ve bu benim için bi' saatten sonra alışkanlık haline gelmişti.

Gün içinde bunun tutarsızlığını çok fazla yaşıyordum zaten, tanımadığım insanlar benden deli gibi korkarken tanıdığım herkes dışarıdan bakıldığında çok soğuk olduğumu söylüyordu. Aslında gizemli olmak hoşuma gitmiyor değildi. Memnundum halimden, her ne kadar dışarıdan deli gibi gözüksem de.

"Akşam içki gecesi yapıyoruz, şarkıyı kim söylüyor?"

"Bella söylerim diyordu." Hoseok elindeki telefonuyla mırıldanmış ve benden bir kafa sallama kazanmıştı.

"Güzel o zaman. Benim şimdi gitmem gerekiyor, dersim var. Gece buluşuruz gençler." arkamdan bir şeyler dediklerini duysam da umursamadan geldiğim yollardan geri arabama doğru yürümeye başladım. Ransamine'da vaktimiz dolmuştu.

Arabama bindiğimde büyük sırt çantamı da arka koltuğa fırlattım. Okulun yolunu tuttuğumda aklıma yine o vardı. Dönüp duruyordu iki haftadır beynimde ve ben birden bire onun suratını hayal etmeden yapamıyordum.

Dışarıdan bakıldığında iğrenç bir durum gibi geliyordu gözüme, birine bahsetsem kesinlikle bu işten vazgeçmem gerektiğini söylerdi. Aslında bunu Jimin'e danışmayı düşünüyordum ama bir yandan da güven problemleri denen zırvalık beni eline geçiriyordu, oyuncağı haline geliyordum.

Danışsam ne diyebilirdim ki? 'Jimin, profesörüm çok dikkatimi çekiyor, ona çekilmek istiyorum.' mu demeliydim? Arabamın hızını iyice düşürerek yavaşça sürmeye başladım bir yandan da düşünüyordum.

Onu ilk gördüğüm anı düşündüm, kıyafetlerini, saçlarını... Sonrasında amfiye girdiği anı, havalı duruşunu, sesini, diksiyonunu... Bunlar beni fazlasıyla oyaladı. Aklıma birden bire bizim evdeki halleri geldi, kucağı geldi en çokta gözlerim önüne, birden bire kaşlarım çatıldı. 'Bebeğim.' kelimesi çınladı kulağımda sinirle gaza bastım.

keith |taekookWhere stories live. Discover now