𖥸'5

985 50 2
                                    

"Aklın hâlâ o kitapta mı?" Olivia ile at arabasına gitmek için koridorda yürüyorduk. Sonunda büyük gün gelmişti. Bugün "Kötü düşüncelerden arınma" kampına gidiyorduk. Kamp Işık Krallığının sınırları haricinde kutsal topraktaydı. Kutsal toprağa sahip olmak için Işık ve Karanlık Krallıkları uzun yıllar savaş vermiş, lakin galibiyet hiçbir ülkeye nasip olmamıştı. Öte yandan dünden beri o kitap konusu kafamı karıştırmıştı.

Aklımda ziyafet veren tilkiler sırıtmama neden oldu. "Saçmalama. Eminim benimle kafa bulmak için yapılan bir eylemdi." Aslında içimde bir şeyler bu konunun öyle geçici bir durum olmadığının farkındaydı, lakin o yanım, bir konuşmaya başlarsa büyük ihtimalle yetersiz delil yüzünden delirecektim.

Sonunda basamaklar da bittiğinde kendimizi malikanenin bahçesinde bulmuştuk. Kırmızı, uzun pelerinim rüzgârın eşliği ile dans ediyordu. Saçımı örgülü topuz yapmışlardı hem daha kullanışlı hem de rahattı. Üstelik bana her şey yakışıyordu sonuçta. Olivia erkenden gelmiş, ben hazırlanırken, bana eşlik etmişti. Eşlik etmek dediğim, yani çay içip, yan yatmıştı. At arabasının şoförü kapıyı açtı. Olivia at arabasına geçerken, geriye dönüp, babama ve Jacob'a baktım. Lakin bakar bakmaz, babamın ağlayan gözleri beni pişman etmişti. Jacob ise her zamanki suratsız ifadesi ile gözlerini at arabasına dikmişti. Acele ile Olivia'nın yanına geçmiştim. Şoför gergin yüz ifadesi ile kapıyı kapattı. Kaşlarımı çatılmıştı. Bu şoför kraliyet kütüphanesine gittiğim zaman ayağıma bağ olan adamdı. Göz devirdim. Sanırım son zamanlarda tüm insanların benim beynimi bulandırmak amaçları vardı.

At arabası harekete geçmişti. Sıkılmıştım. Yanaklarımı şişirdim. Gerçekten boğulacak gibiydim. O kitabı artık düşünmemem gerekiyordu. Tek sorun kitap da değildi. Hissettiğim o koyu enerjinin etkisinden olsa gerek hiç iyi değildim. Olivia'ya bu olayı anlatmamıştım. Gözlerim at arabasının camından dışarıyı izleyen Olivia'yı buldu. Sıkıldığı gözlerinden belli oluyordu. Gözlerimi ondan çekip derin nefes aldım. Umarım bu seyahat kısa sürürdü. Öyle olmayacağını bildiğim halde, bunu umuyordum. Gözlerimi Olivia gibi camdan dışarı diktim. İçimde garip bir his vardı.

***

Hana vardığımızda, atları ve çalışanları bırakıp, bana ayrılan odaya doğru yürümeye koyulmuştum. Diğer leydiler de kendi odalarına gitmişlerdi. Bildiğiniz üzere bu kampa grup şeklinde geliyorduk. Olivia ve refakatçilerimiz de peşimizden geliyordu. Büyük camların önünden geçerken gözlerim karanlıkta parlayan nesneye takıldı. Adımlarım durduğunda arkamdan gelenler de durmuştu. Geriye dönüp camın yanına yaklaştım. Gözlerim papa Dorian ve rahiplerin uğraştıkları parlak nesneyi inceledim.

"Güç topu?" Olivia'nın sesini duyduğumda gözlerim onu buldu. Siyah gözlerini kocaman açmış benim az önce baktığım noktaya odaklanmıştı.

"Papa güç topunu kutsal topraklara mı götürecek?" Gözlerim yeniden ahırın önündeki rahiplere indi.

"Büyük ihtimalle." Olivia'nın sesindeki az önceki şaşkınlık silinmiş, yerini tedirgin bir esintiye bırakmıştı.

"Kutsal topraklar..." Gözlerimi kıstım. "...her iki krallığın arazisi sayılıyor." Endişeli bir şekilde nefes verdim. "Papa güç topunu kutsal topraklara götürerek ne yapmayı planlıyor? Kafadan kontak falan herhalde?"

"Bismillah, hanımım, beni korkuttunuz." Boş ve anlamsız bakışlarımı refakatçime diktim. "Biliyorsunuz..." Refakatçim fısıldamaya başladı. "...papa hazretlerine böyle demeniz!" Aniden iki eli ile de ağzını kapattı. Gözlerindeki endişeden ne demeye çalıştığını anlamıştım. Size daha önce de dediğim gibi Işık Krallığı tapınağa fazlasıyla bağlıydı. Hatta öyle ki her ne kadar korkunç olsa da... tedavi için bile tapınak dışı yöntemler günahtı. "Papalar güç topunu töreni yapmak için kullanırlar. Yani papa hazretleri gibi gücünü kullanamayan papalar böyle yapar."

Papa Dorian ve rahipler güç topunu ahırda sakladıktan sonra ortadan kayboldular. Dudağım sağa doğru kıvrılmıştı. Hangi manyak, güç topunu ahırda saklardı ki? Aklıma gelen düşünce ile gözlerim parladı. Refakatçiler bizden birkaç adım geridelerdi ve rahiplerin ne haltlar yediklerini görmemişlerdi. "Onu incelemek istiyorum." Sırıttım. Güç topu bir büyücünün -bükücünün değil- güçlerini en üst seviyeye çıkarabilen sonsuz enerjiye sahip bir büyülü nesneydi. Bazı büyücüler, yeteri kadar dayanıklı olamadığı için güç topundaki enerjiyi emdiği sırada ölmüştü.

"Bu kadar gereksiz bir şeyi neden yapacağını anlamış değilim." Olivia iç çekti.

Sağa döndüm ve yürümeye koyuldum. Elimi kaldırıp gelişigüzel salladığımda merdivene çoktan varmıştım. "Çünkü son zamanlarda keşfettim ki insanlar..." Geriye dönüp yüzümdeki sırtıma ile Olivia'ya baktım. "...gereksiz şeyler yapıyorlar." Olivia şaşkın ve bir o kadar meraksız gözlerini yüzümde dolaştırdı. Onu refakatçilerle bırakıp basamakları inmeye koyulmuştum. Olivia güçe değil, paraya ve servete âşık birisiydi, yani benim ne hissettiğimi bu durumda anlayamazdı. Öte yandan Olivia asla servet için canından vazgeçmezdi. Ben ve güç arasındaki ilişki ise bunu göze alacağım türdendi.

Hiç kimseye görünmeden ahıra vardım. Gözlerim ihtiyatla etrafta dolaşıyordu. "Kim var orada?!" Hızla duvarın arkasına geçtim. Tahmin ettiğim gibi, güç topunu güvenliksiz bırakmazlardı. Rahip Kristian onu korumak için görevlendirilmişti. Duvarın arkasından çıkıp, parmaklarımda oluşturduğum küçük ışık kürelerini adama savurduğumda, adam henüz bana doğru dönmemişti. Aniden gözlerini ovuşturmaya başladı. "Ah! Kör oldum galiba! Kimsiniz?!"

Saçından tutup, kafasını kaldırdığımda, gözlerinden akan yaşlar yanaklarını ıslatıyordu. Benden merhamet diliyorken, dudaklarımı kulağına yaklaştırıp, fısıldadım. "Şimdi sus, yoksa saçını kendi ellerimle tek tek yolarım." Gözlerimi hanın en üst katına diktim. "Ve vücudunu hanın herhangi bir katında pencereden aşağı attığımda hiç de hoş olmayan bir deneyim yaşarsın, buna emin olabilirsin." Rahip Kristian göz yaşları akıtmaya devam ederken onun saçını bıraktım.

Gözlerimi etrafta gezindirdim. Ahırın girişinin önündeki odun parçası dikkatimi çekti. Sırıtıp odun parçasına yaklaştım ve elime alarak parmaklarımı odunda dolaştırdım. "Harika!" Rahip Kristian'a doğru dönüp psikopat gülümsememle ona doğru yürüdüm. Kristian yerde oturmuş, önü doğru eğilmiş, gözlerinin göremediği gerçeğini kabullenmeye çalışıyordu. Gerçi bu körlük kısa süreliydi, eğer daha güçlü bir hamle yapsaydım, elbette, ömürlük de olabilirdi. "Bana şükret." Yüzümdeki gülümseme silindi.

"Ne?" Rahip Kristian'nın sesi titriyordu. "Neden?"

Aynı soğuk bakışlarımı Rahip Kristian'a odaklamıştım. "Seni bu acıdan kurtaracağım için." Dudaklarım sola doğru kıvrıldı. Rahip Kristian ağlayarak, elleriyle kafasını tutmaya çalışırken, odun kaldırıp, kafasına vurduğum ve yere yığıldı. "Hüh!" Odunu yere attım. "Normalde bu kadar acımasız değildim." Gözlerim ahırı buldu. Güç topuna bu kadar yakın olmak belli ki beni kışkırtıyordu.

İçeri geçip gözlerimi ahırda dolaştırdım. Atların bazıları benden rahatsız olmuş kişniyorlardı. Gözlerimi bana kişneyen ata diktim. Cidden sinirlerimi bozuyorlardı. Sonunda derin enerjiyi duyduğumda gözlerimi kocaman açtım. Enerjiye doğru yaklaşıp samanların arasındaki güç topu ile karşılaştım. Ellerimi uzatıp alacakken bana az önce kişneyen at, güç topunu samanla beraber ağzına aldı. Seni geberteceğim beyinsiz bekle!

Öfkem yoğun bir şekilde artıyordu. Elimde ışık oluşturup ata doğru tuttuğumda, at rahatsız olup, ışıktan kurtulmak için kendini, küçük alanında duvara çarpmaya başladı. Sonunda bayıldığında, ağzındaki güç topu yuvarlanarak, duvara çarptı. Elimle alınımı okşadım. İlla zor kullandıracaktı. Ahıra geçip güç topunu elime aldım. Gözlerim parlayarak güç topuna bakarken ortam bulanıklaştı. Başım dönüyorken etraftaki her şey bazen iki, bazense üç tane görünüyordu. Gözlerimi zar zor açık tutmaya çalıştım. Bacaklarımın bağı çözüldüğünde ise kendimi yerde bulmuştum.

Büyülenmiş ZamanWhere stories live. Discover now