1.Bölüm~

10.5K 253 58
                                    


Medya: Arîn Dila Piran.

~~

"Kaderin başlangıcı bir çift gözle başlar.."




~~
Taşıyla, toprağıyla insanlara kimi zaman acı veren, kimi zaman mutluluk, çoğu zaman ise; keder. Mardin benim doğduğum, büyüdüğüm, köklerimi saldığım ve çoğu zaman içinde kendimi kaybettiğim koca şehir. Mezopotamyanın kalbi... Zaman hayatımın saatine acımasızca işliyordu. Coğrafya gerçekten kaderdi. Benim kaderim bu coğrafyanın eti, kemiğiydi.

Ne kanlar dökülmüş, ne ağıtlar yakılmış, ne genç aşıklar ölmüştü. Diken üstünde yaşamaktı mardin. Ölüme her zaman bir adım yakın olmaktı. Ama yinede bir umuttu. Herşeye ve herkese rağmen umudun, hayallerin, mucizelerin bitmediği bir dünyaydı.

Çocukluğum öyle ballandıra ballandıra anlatamayacak kadar zor geçmişti. Belkide bu yüzdendir ki şimdilerde yaşamaya bir anlam bulamadığım. Annem hep derdi ki "Çocukluğu olmayanın gençliği de olmaz keça min. Bu yüzden çocukluğunu doya doya yaşa güzel yavrum. Yaşadığın her anın tadını almaya bak bak ki hayat sana güzellikleriyle koşsun." Ah annem! Oysa sen gidince benim çocukluğum da balon olup uçmuştu ya.

Mardin'in kendisi küçük acıları çok büyüktü. Ruhumu her defasında kanatmayı başarmıştı bu koca şehir. Tüm sevdiklerimi acımasızca benden almıştı. Bir annem bir ablam vardı herşeyim olan. Ablam... Efnan. Şu an yaşasaydı 25 yaşında olacaktı. Aramızda sadece iki yaş vardı. İkiz gibi büyütmüştü anam bizi. Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmişti. Babama inat büyütmüştü bizi. Babam eski topraktı, cahildi. Hiçbişey bilmezdi. Onun için varsa yoksa erkek çocuktu, paraydı. Ona göre erkek çocuk demek para, kız çocuk demek ise belaydı. Buna rağmen büyütmüştü anam bizi ama ablamın babama kurban gitmesine engel olamamıştı. Babam Bâhoz Piran ağa'ya göre ağa adamın erkek oğlu olurdu. Anneme ise hiç bir zaman erkek olmamıştı. Babamın bize bir kere bile sevgiyle baktığını ve işi haricinde konuştuğunu görmemiştim. Ne acı! Ama asıl acı olan ondan iliklerime kadar nefret etmemdi.

Diğer dünya da bile iki elim yakanda olacak Bâhoz Piran!

Bir gün evde annem ablam ve ben bahçe sedirinde oturmuş oya dikerken babamın neşeyle eve geldiğini gördük. Sevinmiştik. O neşesiyle bizide neşelendireceğini düşünmüştük. Oysa ki o ablamın ölüm fermanını imzalayıp gelmişti. Ablam efnanı sırf ağa oğlu diye Azad Cihanbeyli'ye vermişti.

Azad Cihanbeyli köy meydanında gerçekleşen bir düğünde ablamı görmüş beğenmiş ve babamdan istemişti. Herşey bir yana ablamın gönlü yoktu. Ablamı bildim bileli onun gönlünde sadece mahallemizin delikanlısı olan serwandaydı. Birbirlerini küçüklükten beri severlerdi. Eğer yapabilmeleri, kader onlara izin verseydi o ablamı isteyecekti ama babamın gözünü para, güç, mevki bürüdüğü için gözünü kırpmadan ablamı bir mal gibi fikrini sormadan Azad Cihanbeyli'ye vermişti. Oysa ki Azad Cihanbeyli'nin haberi vardı ablamın gönülsüz olmasından. Bile bile yinede o evliliği zorladı.

Annem gözü yaşlı ablamın kaderine razı geldi, keza ablamda öyle. Serwan abi ablamı kaçırmayı denese de karşılarına Azad Cihanbeyli çıkıp işi bozmuş, serwanı gözünü kırpmadan öldürmüştü. Gözünü hırs bürümüştü. Ablam bu acıya dayanamamış her yerde ruhsuz gibi dolaşmaya başlamıştı, yemez içmez konuşmaz olmuştu. Dili lal, yüreği sağır kesilmişti. Güzeller güzeli ablam gözlerimin önünde solmuştu. O bana nazaren sapsarı saçlara ve yemyeşil gözlere sahipti, tıpkı annem gibi. Ben ise babam gibi siyah saçlara ve kara gözlere sahiptim.

Ablam efnan evliliğinden kısa bir süre sonra Azad Cihanbeyli ile çiftliğe giderken yolda tartışmaları sonucu araba kaza yapıp ikiside hayatını kaybetmişti.

ARİNTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang