13. BÖLÜM

3.8K 159 43
                                    

13. BÖLÜM

Demir Gürsoy'dan...

Hayatımın son iki yılını ele aldığımda bildiğim tek şey eski Demir olmadığımdı. Liseye başlayan o masum, heyecanlı çocuktan eser yoktu. Hepsi geçirilen sahte bir çocuklukla birlikte toprağa gömülmüştü.

Değiştim. Hem de istemeyeceğim kadar çok değiştim. Çocukluk izlerimi geride bırakarak, önüme bakıyordum artık. Ben, ben değildim belki ama bu saatten sonra da kendimi değiştirmek, o hiçbir şeyden haberi olmayan çocuğa dönüştürmek gibi bir niyetim yoktu. Böyle ol­mayı ben tercih etmiştim. Umursamaz, kafasına estiği gibi davranan, kendini beğenmiş serseri bir zengin çocuğuydum. Okuldakilerin deyi­miyle çapkın Casanova Gürsoy. Çoğu kişi beni kastederek anlamını bilmeden kullanırdı bu kelimeyi ama ben bunu bile araştırmıştım. Ka­dınlara tutkunluğuyla bilenen Venedikli maceracı bir yazarın adıymış. Hatta onunla ilgili bazı filmler bile çevrilmiş ve ben de bunlardan bir­kaçını izleme şansını yakalayabilmiştim.

O maceracı yazar kadar çapkın olmasam da lisedekilerin gözünde ondan beterdim. Çoğu kişi bunun ergenlikten kaynaklandığını düşü­nüyordu ama yanılıyorlardı. Tüm bu akıl almaz davranışlarım onlar için iki yıl öncesinde başlamış olsa da aslında her şey on ikinci yaş gü­nümde patlak vermişti. Asla yüzleşmek istemediğim bir gerçek tokat gibi suratıma çarpılmış ve karanlıkta kaybolmuştum:

Ailem olarak bildiğim insanlar aslında ailem değildi.

Evlatlıktım ve bunu on ikinci yaş günümde partimi berbat edip bir­birine bağırıp çağırmaya başlayan anne ve baba olarak bildiğim insanlar sayesinde öğrenmiştim. Ne acıydı... Yaşadığım tüm sevgi tohumlarının aslında bana ne kadar yabancı olduğunu anladığımda her şey için çok geçti. Yabancı insanlar, yabancı yakınlıklar, yabancı duygular ve sahte aile sevgisi... Eğer o kavgayı işitmemiş olsaydım belki de hayatımın sonuna dek yabancı bir masalın sonradan dâhil olmuş kahramanı olacaktım ama bu benim hikâyem değildi, sadece öyleymiş gibi yaşıyordum.

Anneme de babama da kızgın ya da kırgın değildim. Aksine onlara hayranlık duyuyordum. Belki de asla sahip olamayacağım bir hayatın kapılarını benim için açmışlardı. Onlar sayesinde el bebek, gül bebek büyütülmüştüm. En iyi okullara gitmiş, en iyi kursları almıştım. Ken­dime ait bir arabam ve hatta evim bile vardı. Nasıl minnettar olmaya­bilirdim ki? Acı gerçeklere rağmen yediği kaba tükürecek kadar vicdansız biri değildim.

Gerçek annem beni doğurmak için hayatından vazgeçtiğinde açıl­mıştı sahte masalımın ilk perdesi. Anne diye seslendiğim Meltem Gürsoy'un o yumuşak kalbi el vermemişti anasız babasız yurt köşele­rinde büyümeme. Kucak açmıştı küçük bir bebeğin çığlıklarına, kocası da karşı gelememişti aslında kısır olan karısının annelik duygularına.

Gerçek babamın kim olduğunu bile bilmiyordum. Belki bir ayyaştı, belki de Suat Gürsoy'dan çok daha varlıklıydı ama umurumda değildi. Yaşadığım hayatı seviyor ve bundan şikâyet etmiyordum. Hangi insan evladı başına konan talih kuşunu reddedebilirdi ki? Ben de reddetme­miştim işte.

Gürsoy ailesinin evlatlık çocuğu olduğumu bilen sadece birkaç kişi vardı. Çocukluğumdan bu yana yakamı bir türlü bırakmayan ikizler ve Emre.

Bahar ve Batuhan'ın babasıyla benim babam, yani manevi babam aynı şirketi yönetiyorlardı. Her ne kadar babamın yetkisi daha yüksek olsa da Tamer amcaya bunu hiç belli etmezdi. Daha çok kardeşi gibi yaklaşırdı.

Emre aramıza sonradan katılmıştı. Onunla ilk kez İstanbul'a tatile gittiğimde Büyükada'da tanışmıştık ve adada başlayan arkadaşlığımız bu küçük şehirde de devam etmişti. İlköğretime başlamadan önce ailesi tayin istemiş ve Yalova'ya bizim yanımıza yerleşmişti. Sonrasında ise sırayı lise almış, burada da birbirimizin yakasını bırakmamıştık.

KUTUP YILDIZI 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin