|27|

95 22 17
                                    

♪Your River In Me♪

"Dünyaya gelirken hangi acı ve cefalardan geçtiğimizi bilmiyoruz ama gitmenin kolay bir iş olmadığı kesin!" -Sir Thomas Browne

"Dünyaya gelirken hangi acı ve cefalardan geçtiğimizi bilmiyoruz ama gitmenin kolay bir iş olmadığı kesin!" -Sir Thomas Browne

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

~Hoseok~

Uyku mahmuru bir şekilde gözlerimi aralarken yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Ancak güçsüz düşüp geri, başım yastıkla buluşmuştu. Bir süre tavanı izleyerek öylece uzandım. Günler geçtikçe farkına vardığım ve değinmek istediğim bir şey vardı: artık gerçeği kabullenmekten başka çarem kalmamıştı. Başladığımız yere geri dönüyorduk...

Hana da, ben de.

Yeni ilaçlar denenmeye devam ediyor, durumumuz daha kötüye gitmeden iyi oldurmaya çalışıyorlardı bizi. Bunu dile getirmesi oldukça zor ama..Hana'nın durumu daha kötüydü. Saçlarının her gün nasıl da döküldüğüne ve gün geçtikçe gözlerinin feri gidip, halsiz düştüğüne şahit olmuştum kaç defa. Parmak uçları soğuk ve mor rengini alıyordu çoğu zaman. Onu ne zaman böyle görsem ellerini avuçlarımın arasına alıp içimdeki tüm sıcaklığı vermek istiyordum.

Onu bu şekilde düşünmeye daha fazla devam edemezken yutkundum ve en sonunda yattığım yerden doğrularak ayaklarımı yataktan sallandırdım. O sırada kapımın tıklatılmasıyla kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım. Hana'nın yine şen şakrak bir şekilde odaya girişini nasıl da özlemiştim. Fakat giren hemşireydi ve elinde kahvaltı tepsimi tutuyordu.

Durumumu kontrol edip "Kahvaltınızı yaptıktan sonra tepsiyi almaya gelirim. Afiyet olsun." dedi ve odadan çıktı. Bir süre boş bakışlarla tepsiye baktım ve ayaklarımı yerle buluşturarak lavaboya ilerledim. Aynadaki görüntüm gözlerimin önüne serilirken derin bir nefes aldım ve elimi, yüzümü yıkadım.

Ölmek üzere olsak bile ölene kadar yaşadığımızı unutmayacağız. O yüzden elimizden geldiğince devam edecek, olabildiğince az keşkeler biriktireceğiz Hosoek. Yanağımdan aşağı su damlaları süzülürken son kez aynaya baktım ve güçlü bir şekilde durdum. Hana'nın da iyi hissetmesi için benim iyi olmam gerekiyordu.

Lavabodan çıkıp tepsiye ilerledim ve kahvaltımı yapmaya başladım. Ardından ilaçlarımı da içtikten sonra onun odasına uğramak amacıyla üstüme bir hırka aldım ve çıktım. Etrafa bakına bakına ilerlerken Seo Woo'nun aceleyle yürüdüğünü gördüm. Hemen yanına ilerlerken o da beni fark etmiş, hızını yavaşlatmıştı. "N'oldu? Acelen var gibi."

Sorumla başını salladı ve yutkundu. "Bir hastaya bakmam gerekiyor. Sonra da çizim sonuçları açıklanmış, Hana'nın resmini almaya gideceğim."

Gözlerim heyecanla parlarken "Ciddi misin?" diye sordum. "Kim kazanmış peki?"

Dudaklarını sıkıntılı bir şekilde büzdükten sonra sorumu yanıtladı. "Bilmiyorum. Hana uyuyor hâlâ. Dün gece bayağı sıkıntılı geçti ve sabaha karşı anca uykuya dalabildi." Sözleriyle yutkunurken devamını zar zor dinlemiştim. "Sonucunun açıklandığını da telefonuna gelen mesajdan anladım. Henüz onun haberi yok ama uyandığında işte söyleyeceğim."

Happiness Virus〆JHSWhere stories live. Discover now