Mark💩
Nerdesin?Jiminie
Sana ne?Mark💩
Bu aralar çok ortadan kaybolmaya başladınJiminie
Ne istiyorsun MarkMark💩
Seni Jiminie bunu tahmin etmek zor değilJiminie
Beni isteyen tek kişi değilsinMark💩
Alacak tek kişiyim minnoşumJiminie
Sabah okula geliyorum bizimkileri topla işimiz varMark💩
Ne işimiz var JiminieJiminie
Gelince görürsünMark💩
Öpecek misin beniJiminie
HayırMark💩
ZorluyorsunJiminie
Uğraşma o zamanMark💩
Senin götün kalkmış belli Jiminie ama fazla abartma seni indirmem bir saatimi almaz. Benimle iyi geçinJiminie
Pekala ne istiyorsunMark💩
İşte böyle minnoşum
Seni zorlamak istemiyorum ama sen söz dinlemiyorsunJiminie
Özür dilerimMark💩
Hadi gel artık seni özledimJiminie
Yarın geleceğim dedim yaMark💩
Jackson yine sana hayran mektubu toplamış ne yapayımJiminie
At gitsinMark💩
Tamam çöpte bil ama okuduğunu düşündüren şeyler yap biliyorsun sen düşünceli ve güzel Jimin'sin tavrını bozmaya gelmezJiminie
Tamam kimler yazdıysa bulun hallederim benMark💩
İşte benim sevgilimJiminie
İğrenç|
Lolipoplarım bitmiş yenisini alıp dolaba koysunlarMark💩
Tamam söylüyorum
Bu arada yanımda biraz fazla durmanda fayda var kavgalayız sanıyorlar biliyorsun biz ayrılmaz ikiliyizJiminie
Buna katlanmak zor
Lan|
Ay|
Gitme gitme|
Offff|Mark💩
Ne dedin senJiminie
Göndermemem gerekiyordu :)Mark💩
Katlanmak zorunda olduğunu biliyorsun Jiminie bensiz bir hiçsinJiminie
Görüşürüz Mark__________________
"Lanet olası senden nefret ediyorum"
Telefonumu cebime koyarken katlanmak zorunda olduklarıma lanet ediyordum. Şuradan gerçekten atlasam belki her şey son bulurdu. Kollarımı açarak özgürlüğe gitsem her şey biterdi, gerçi o zaman da yalnız ölecektim. Ben her zaman yalnızlıkla lanetlenmiş bir ucubeydim.
Ellerimi iki yana açıp ciğerlerime derin nefesler çekerken gözlerimi kapattım. Her şey benim istediğim gibiydi, her şey bana aitti. Lanet olsun ben Park Jimin'dim, benim üzülmeye hakkım var mıydı? Ya da ağlamaya.
İnsanların ortasında dizlerimin üzerine çöküp ağlayabilir miydim? Hiç sanmıyorum. Mükemmel olmalıydım. Mükemmel olmalıydım ki yalnız kalmamalıyım. Kendime her allahın günü bunu söylemekten bıkmıştım. Bir gün öleceksem yanımda insanlar olmalı, hatta öldükten sonrasında bile. Kim oldukları ne kadar iyi ya da kötü oldukları umrumda değil, sadece ses olsun yeterdi. Kulaklarım sessizliği bir daha tatmasın.
Terasın açılan kapısını duyduğumda sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Sadece başımı çevirip buraya gelmesini izlerken ona dönmüyordum. Ben dönecek değildim o benim yanıma gelmeliydi. Düşüncelerimin aksine bana yaklaşan bedenine biraz daha yaklaşıp ellerimi terasın soğuk demirlerine uzattım.
"Ona kızacak mısın?"
Bana tamamen dönüp başını geri attı. Ellerini saçlarının arasından geçirirken sadece onu izliyordum.
"Tabii ki kızacağım Jimin."
Rüzgarın etkisiyle kuruyan dudaklarımı dilimle nemlendirip onun bana baktığı gibi gözlerinin içine baktım. Sinirli, belki biraz şaşkın ve karmaşık duruyordu. Tae bir daha bana hiçbir şeyini söylemeyecek hatta belki benimle bir daha konuşmayacaktı ve haklıydı. Aptal gibi ağzımdan kaçırmıştım ve onu nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum."Sen ona kızdığında o Jungkook'u sevmekten vazgeçmeyecek Yoongi. Aksine o da bize sinirlenecek. Sadece akışına bıraksan ne bileyim belki de birlikte olurlar bu kötü bir şey mi?"
İkna olmuyordu belliydi hatta daha fazla kızıyordu ama kızdığında, sinirlendiğinde ve ya bağırıp çağırdığında değişen bir şey olmayacaktı, kalbi kırık Tae dışında.
"Sadece üzülecek, Jungkook'un birini sevdiğini bile bilmiyor." İki adımlık aramızı biraz daha kapatıp ona yaklaşmayı denedim. İzin verdiğinde tamamen arayı kapatarak kollarımı boynuna doladım. Siyah gömleğinin bozulan yakalarını düzelterek sesimi daha sakin bir tona ayarlamaya çalışıyordum. Belki bu işi başarabilir daha fazla elime yüzüme bulaştırmazdım.
"Bırak bunu o kendisi öğrenip kendisi hislerini bitirip bitirmeyeceğine karar versin." Gömleğindeki ellerimi izleyerek önümde dimdik dururken bakışlarını çözmeye çalıştım. Tae'nin üzülmesini istemiyordu ama ona engel olarak daha fazla üzecekti, tanrım neden bu kadar umursadığımı bile bilmiyordum. Sadece yanlarında kalmak, biraz daha yakınlaşmak, son zamanlarda tek derdimi bu edinmiştim.
Okulda cam kenarında kimseyi umursamadan müziğini dinleyen çocuk herkesin ne kadar ilgisini çektiğini farkında bile değildi. Derslerde onu izleyen bir sürü insan vardı ama o kimseyi görmemeye kararlı gözlerini camdan çekmiyordu. Belki şu an ilk defa bana bu kadar yakından bakıyordu, ben de ona.
Omzundan kollarımı çekerken boğazımı temizledim. Biraz olsun sakinleştiğini düşünüp geri çekileceğim sırada gitmeme izin vermeyerek belimi tuttuğunda ondan fazla uzaklaştırmadığım kollarımı boynuna doladım. Rüzgar saçlarımızı savurup dans ettirirken üşüyor, bazen terliyordum ama hava sıcak mı soğuk mu inanın kestiremiyordum. Sadece o belime sarılmış bana bakıyor bense onun kollarında kaskatı kesilmiş ne yapacağımı bilmiyordum.
"Benden kaçtığını düşünüyordum." Gülümseyerek boynunu biraz daha sararken belimde sertleşen eliyle kaşlarımı kaldırdım. Benden kaçmıyor ya da benimle oyun oynuyordu ama Yoongi'yi hiç dalga geçerken görmemiştim. Hep ciddi, suratsız ve yakışıklı durmakla meşgul olduğundan oyun oynadığını düşünmüyordum.
Sözlerime tek kelime bile cevap vermeden omzuma başını gömdüğünde ne olduğunu anlamadan elimi saçlarının arasına attım. Ne hissediyor bilmiyordum onu o kadar tanımıyordum ama üzüldüğü hatta karmakarışık olduğu belliydi. Saçlarında gezindirdiğim parmaklarımı ensesiyle boynu arasında dolaştırıp duruyor bana bir şeyler demesini ya da itmesini bekliyordum. Bu kadar yakın olmasına alışkın değildim ve bu iyi hissettiriyordu. Yoongi'ye sarılmak böyle güzel hissettiriyorsa öpmenin nasıl hissettireceğini, beni yerlere mi vuracağını yoksa gökyüzüne çıkarıp bulutlara mı yatıracağını düşünmeden edemiyor deli gibi onu öpmek, daha fazla sarılmak istiyordum. Şu an olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hide and Seek ||yoonmin
FanfictionEtrafımdaki kalabalık, yalnızlığımı yüzüme vuruyor sevgilim. |texting - düz yazı|