1. BÖLÜM

1K 109 53
                                    

Telefonumdan gelen mesaj sesiyle gözlerimi açtım. Hava daha yeni aydınlanırken kimdi bu ? Bankalar mesaj atmak için bu saati bulduysa o bankayı basarım vallahi. Yerimden doğrulmadan komodinin üstündeki telefonu bulup, aldım.
Ekranı açtığımda gözüme gelen ışıkla gözlerim kamaşsa da alışmam uzun sürmedi. Telefonu açıp mesajlara girdiğimde gördüğüm isim beni şaşırttı. Deniz. Sabahın bu saatinde bir şey mi oldu acaba diyerek mesaja tıkladım. ''Kardeşim ?'' Korkmaya başlasam da çaktırmayarak ''Efendim?'' yazdım. Deniz. Çocukluk arkadaşım. Çocukluk kardeşim. Küçükken her haltı beraber yapardık. Beni maça çağırmasıyla tanışmıştık. O günden sonra hiç ayrılmadık. Tabii biz taşındıktan sonra biraz aramız açılmıştı ama biz hala kardeştik.
Küçüklüğümden aklımda kalan tek şey bizim birbirimizden hiç ayrılmamızdı. Hatta bazen bizimle ''Ege denizi geliyoor'' diye dalga geçerlerdi. Bu arada adım Ege. Her neyse. Tam cevap vermiyor diye telefonu kapatacaktım ki mesaj sesi odayı doldurdu. ''Uyandırdığımı biliyorum. Özür dilerim. Ama kendimi kötü hissediyorum ve ne yapacağımı bilemedim. Konuşacak kimse olmayınca da sana yazdım. Üzgün olunca ne yapılır Ege?'' yazıyordu. Bu bizim çocukluk sözümüzdü. Nerede ne yapıyor olursak olalım hatta saat sabahın beşi bile olsa üzgünsek bunu ilk birbirimize söyleyecektik.'' Yanına geliyorum bekle.'' yazdım ve yataktan kalkıp üstüme tişört geçirdim ve oda bir kez daha mesaj sesiyle doldu. Hemen mesaja baktım '' Sakın. Gelme. Sakın. '' Ne diyor bu çocuk? Dalga mı geçiyor? '' Deniz ne diyorsun? İyi misin?'' Derin bir nefes aldım. Ve yine tanıdık mesaj sesi. ''Korkma kardeşim. İyiyim. Hiç olmadığım kadar hem de. Şimdi otur ve sakin ol. Sadece biraz dertleşelim olur mu?'' Sen beni korkuturken nasıl sakin olabilirim? Sakin olmaya çalışarak yatağıma oturdum . ''Tamam kardeşim. Anlat hadi.'' Ekranda yazıyor yazısı çıkınca bekledim. Bekledim. Bekledim. Ne yazıyor bu çocuk? Uzun yazacağını düşünerek beklemeye başladım. Yaklaşık on dakika kadar bekledikten sonra mesaj sesi kulaklarıma doldu. Hemen açtım. Ve okumaya başladım. '' Kardeşim. En başta senden özür dilemem gerek çünkü bunu sana anlatmadım. Ama affet beni kardeşim. Affet. Ben bir kızı sevdim. Ama öyle böyle değil. Hani derler ya ölesiye. Ölesiye sevdim ben onu.
Platoniklik benimkisi. Sevip de söyleyememe huyu. Şimdi diyeceksin gidip konuşsaydın. Olmadı be kardeşim. Yapamadım. Hatırlar mısın bilmem siz taşınırken senin eline bir misket tutuşturmuştum. Öyle sıradan bir misket değildi o. Kendi kendime yaptığım ilk misketti. Tahtaydı. Ama cam misketlerden hızlı giderdi. Mavinin her tonu vardı. O zamanlar erkeklerin rengi mavi diye bilirdim. Çocuktum. Bilmiyordum. Hem en sevdiğin renkte maviydi o sıralar. Her neyse işte. O misket hala duruyor mu bilmem ama. Onu iyi sakla kardeşim. Çünkü o Ege Denizinin mavisiydi.
Sevdiğim kız diyordum. Sana söylemediğim için affet. Ama söyleseydim gidip kıza söylerdin, beni sıkıştırırdın git konuş diye. Yapamazdım. Yapamadım da zaten kardeşim. Beceremedim. Korkak oldum. Her gün ağladım onun için. Korkak olduğum için. Yapamadığım için. Çok sevdim be kardeşim. Allah'ın her günü takip ettim. Allah'ın her günü sevdim. Uyurken sevdim. Kitap okurken sevdim. Müzik dinlerken sevdim. Yemek yerken sevdim. Yürürken hatta gülerken bile sevdim ben onu. Pek gülmem bilirsin. Ben bir tek senin esprilerine gülerim. Birde onu her görüşümde ağzım kulaklarıma varırdı. Çünkü o hep mutluydu. O mutlu olunca bende mutlu olurdum. Bir gün yeter ulan dedim yeter. Evine girdim gizlice. Uyuyordu. Ben melekler uyumaz sanırdım. Ama uyuyordu. O kadar masum uyuyordu ki. Dayanamadım. Yattım yanına. Tam 3 saat izledim onu. İlk kez dokundum. İlk kez çektim içime kokusunu. Cennetin kokusu gibiydi. İlk kez baktım doyasıya. Sonra usulca kalktım yanından. Geldim eve. Uyuyamadım. Sana yazdım bende. Affet beni kardeşim. Affet.
8 yıldır ölesiye sevdim ben onu. Canı yanınca yanına koştum hemen. Farkında değildi. Bir gün bayıldı. Kucağımda ben taşıdım hastaneye. Bir gün tam araba çarpıyordu. Koştum arkasından ittirdim. Araba bana çarptı. Bacağım kırılmıştı ya. Ondandı işte. Sustum kardeşim. Sustum. Söyleyemedim.
Anneme selam söyle. Onu canımdan çok seviyorum çünkü. Eğer kırdıysam hakkını helal etsin. Kardeşimi de öp olur mu? İyice sarıl ona. Bundan sonra ağabeyi sensin çünkü. Onu koru olur mu? Canı yanmasın. Sende helal et. Seni de çok seviyorum kardeşim. Ama olmuyor işte. O yokken hep bir yanım eksik kalıyor. Kalbimi söküyorlar sanki.

Hani böyle tam uçuruma düşerken biri elinden tutar ya. Elimden tutan sendin kardeşim. Ama olmadı. Ağır geldi yüklerim. Ufak ufak kaydı elin. Sonra bir daha tuttun. Bu sefer iki elinle. Tüm gücünle çektin. Ellerin kanadı hatta. Bedenindeki tüm gücü kollarına verdin. Kalbindeki tüm güçle çektin beni. Ama olmadı. Belki de artık düşme vaktim gelmiştir ha kardeşim? belki artık gücün tükenmiştir ? Belki de o 8'in yan yatma vakti gelmiştir ha? Kendine, anneme, kardeşime ve sevdiğim kıza iyi bak. Bana bakmana gerek kalmayacak. Bırak artık beni. Kolun kopacak çünkü. Bırak düşsün kardeşin. Senin ellerini kanatmaya değmez. Annemi öp kardeşim. Kardeşime sarıl. Babamda gelirse eğer, onada sarıl. Eğer bir gün sevdiğim kadını bulursan onu ne kadar sevdiğimi anlat. Mezarıma getir onu. Toprağımı koklat. Sonra biraz yağmur yağsın. Ve yine koklat toprağımı. Bazı insanlar cennetin kokusunun yağmur sonrası toprak kokusu olduğuna inanır ya hani. Deki ''işte böyle kokuyormuşsun'' . ''tıpkı cennet gibi.'' Elveda kardeşim. Elveda... '' Göz yaşlarım adeta sel gibi akıyordu. Sanki açık unutulmuş bir musluk gibiydi. Koşa koşa evden çıktım. Hava soğuktu ve ben yalnızca tişört ve pijama altıyla çıkmıştım. Koştum. Koştum. Evlerine kadar geldim. Kapıya, zile o kadar hızlı vuruyordum ki ellerim acıyordu. Kapıyı Emel teyze açtı. ''Ne oldu oğlum'' dedi. Duymadım onu. Sırası değildi çünkü. Koştum. Deniz'in odasına girdim. Yataktaydı. Başucunda telefonu vardı. Gülümsüyordu. Emel teyze arkamdan koştu. Ben hemen yanına çöktüm Deniz'in. Kalbini dinledim. Atmıyordu. Nefes almıyordu. Dürttüm. ''Uyan'' dedim. Kalbine kalp masajı yapmaya başladım. Atmıyordu. ''Uyan kardeşim'' dedim. Emel teyze bir çığlık kopardı. ''Oğlum '' dedi. O da ağlıyordu artık. Oraya çöktüm öylece. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir erkeğe göre fazla sesli ağlıyordum. Ama umurumda değildi. Ağlıyorduk. Emel teyze yanıma çöktü. ''Oğlum '' dedi hıçkırıklarının arasından. Tekrar ağladım. Telefonum çaldı. Adım gibi emindim ki annemdi. Hıçkırıklarım arasından telefonu açtım. ''A-anne'' diyebildim. Gücüm ona yetiyordu çünkü. ''Oğlum neredesin sabah sabah. Hem ağlıyor musun sen ? Ne oldu oğlum.'' Her oğlum deyişinde daha çok hıçkırıyordum. ''D-deniz'' diyebildim sadece. Sonra ahizenin ucundan bir çığlık koptu. Telefon zaten hoparlördeydi. Bütün ev üçümüzün ağlayış sesiyle doluydu şimdi. Birde birimizin nefes alamayışıyla. Denize baktım gülümsüyordu. Sonra Emel teyzenin sesi fısıltı halinde çıktı. ''Ç-çok canı y-yanmış mıdır?'' sonra bir hıçkırık daha koptu bedenimden. Odaya göz gezdirdim. Sonra komodinin üstündeki haplar dikkatimi çekti. Bir hıçkırık daha koptu benden. '' Y-yanmamıştır. Um-umarım. '' dedim. Hıçkırık sırası Emel teyzedeydi.

Sonra evi bir kırılma sesi inletti. Cam kırılması. Kendimi yerden kaldırıp Irmak'ın odasına koştum. Kapıyı açtım. Öylece yatakta Oturuyordu. Bardağı kırmıştı. Ağlıyordu. ''A-abim'' dedi. Yatağının yanına oturdum sıkıca sarıldım ona. Sonra başını göğsüme bastırdım. Ağlayışı odayı dolduruyordu. Bende ağlıyordum. ''Irmak '' dedim. Sakinleşmeye çalışıyordum. Ağlamam durmuştu ama hala nefes almakta zorlanıyordum. O hala ağlıyordu. Doğruldu. '' Efendim'' dedi. Kendini zor tuttuğu o kadar belliydi ki. '' A-ağabeyin'' dedim. O sırada Emel teyze odaya girdi. Irmak'ın gözleri yine dolmuştu. Sonra yavaşça aktılar çenesine doğru. Eğildim. Sildim yaşlarını. Ellerimi sol göğsünün oraya koyarken konuştum. ''Ağabeyin artık burada.'' Dedim. Sonra ayağa kalktım. Irmak yeniden ağlamaya başlamıştı. Emel teyze zaten ağlıyordu. Bende ağlamaya başladım. Yine.
Önce Irmak'ı sonra Emel teyzeyi kaldırdım. İkisini de bileklerinden tutup Denizin odasına getirdim. Sonra gözyaşlarımı sildim. Denizin yanına eğildim. Yüzünde parmaklarımı gezdirdim. Bedeninin soğukluğu beni üşütse de aldırmadım. Gözlerimi kapadım. Daha sonra alnından çenesine elimi yavaşça gezdirdim. ''İşte böyle'' dedim. ''İşte böyle yaparak sonra yüzünü havaya çizdiğinizde yanınıza gelecek. Babam öldüğünde annem böyle söylemişti çünkü. Sonra Irmak'ı çektim yanıma Ağabeyine öyle baktı birkaç dakika. Sonra ağladı sessizce. Elini ağabeyinin yüzünde gezdirdi birkaç kez sonra havaya çizdi. Emel teyze de aynısını yaptı. ''Bakın'' dedim gülümseyen yüzünü işaret ederek.'' O ölürken gülüyorsa biz yaşarken ağlarsak, ona haksızlık olmaz mı? '' dedim. İkisi de bana baktı. Sonra gözyaşlarının arasından bana gülümsediler. Odada 4 tane gülümseyen yüz vardı. Son kez.

EGE DENİZİOnde as histórias ganham vida. Descobre agora