6. BÖLÜM

289 40 13
                                    

Elindeki kağıdı sinirle yırttı mavi saçlı kız, "Olmuyor!" Diye sesini yükseltince araya girdim. "Sakin ol. Kafedeyiz, evde değil İzgi. Hem niye sinirlendin ki, sadece dün yaptığın gibi, harflerden kelime türeteceğiz. Hatırlarsan, dün aynı şeyi yapman yirmi dakikanı almıştı. Biraz daha deneyelim, olmazsa başka şeyler deneriz." Başka bir kağıdı arka cebimden çıkarttım ve sözü kağıda yazdım. Sonra kalemi ve kağıdı mavi saçlı kıza uzattım, kendi kağıdıma döndüm, şimdiye kadar birçok kelime bulmuştum, bulmuştuk, ama bunlardan hiçbiri 'ipucu' değildi. Yaklaşık yirmi dakikanın ardından artık beynim düşünme yetisini kaybetmişti. "Benden pes" diyerek kalemi sert bir şekilde masaya attım. 

Arkası dönük garsona masaya bakması için seslendim. Garson arkasını dönünce, gözlerim sinirle kısıldı. Kaan ve baygın bakışları bizim masamıza yönelip İzgi'nin yanında durdu. Yüzüme bakmadan "Ne alırsınız?" diye sordu. Alay dolu sesimle "Biraz insaniyet, biraz merhamet, biraz düşünce ve bol bol beyin," dediğimde İzgi'nin anlamsız bakışlarına aldırmadan devam ettim. "Ah pardon, siz onları tüketmiştiniz, üretim durduruldu değil mi? Siz en iyisi bana bir kahve verin." Kaan, ellerini yumruk yapıp, sinirlendiğini belli ettiğinde günler sonra ilk defa, hafifçe sırıttım. Kaan, derin nefes alarak İzgi'ye döndü ve sorusunu tekrarladı. İzgi, "Bende aynısından alayım," deyince, Kaan afallayıp "Anlayamadım?" Diye bir soru yöneltti. İzgi sırıtarak "Kahve diyorum, kahve," dedi ve elindeki kalemi döndürmeye başladı.

 Kaan, biraz sonra iki kahve ile masamıza geldi. Kahveleri servis ederken önümdeki kağıda dikkatle bakmaya başladı. Kağıdı ters çevirip kabaca "Sağ ol başka bir isteğimiz yok, gidebilirsin," dedim. Kaan gittikten sonra İzgi "O çocukla... Ne sorunun var?" diye bir soru yöneltti. "Uzun hikaye, boş ver" deyip onu geçiştirdim. Bir kaç dakika daha kahvemi içerken, düşündüm. Bulamayınca artık 3 saattir burada oturmaktan sıkılıp, toparlanmaya başladım. Toparlandığımı anlayan mavi saçlı kız, "Gidiyor musun?" Diye sordu. Kafamı onaylar biçimde sallayınca, "Bari hesabı bana kilitlemeseydin," dedi. Hızla ona dönüp, "O kadar cimri değilim." Dedikten sonra yeteceğini düşündüğüm parayı masanın üstüne koydum, "Yarın, mezarlıkta görüşürüz. Tekrar yardım ettiğin için teşekkürler. Ve, aramaktan vazgeçme, sanırım ipuçları konusunda iyisin." Yavaşça el salladıktan sonra, hızlı adımlarla kafeden çıktım ve mezarlığa doğru yöneldim. Yarım saatlik yürüyüşün ardından mezarlığa gelip Deniz Demirel ismini buldum.  

Biraz oturdum öylece mezarın başında, boş bakışlarla. Her sessizlik olduğunda, aklıma Deniz ile anılarımız geliyordu. Ne çok şey yaşamıştık öyle, ne çok şey paylaşmıştık. Mezarından, solmaya yüz tutmuş olan çiçekleri topladım tiksinerek.  Sonra biraz su döktüm toprağına. Oturdum öylece hiç bir şey düşünmeden, düşünemeden. Bunca yıl sadece bir kere konuşmuştuk ölüm hakkında o günde babam gitmişti benden. Deniz'in böylece gitmesi... Büyük bir boşluk bırakmıştı hayatımda.  Karanlıktan korka korka, karanlığa gitmesiydi belki canımı yakan. Belki de İzgi olmasaydı hiç bulamayacaktım o yazıyı. Gözlerimin dolmasına aldırış etmedim. Dolmakta haklıydılar. 

"Ege Aksoy" birinin ismimi söylemesiyle ayağa kalkıp, arkamı döndüm. Kaan. "Ne işin var senin burada?!" Sorumu cevapsız bırakıp yanıma doğru yürüdü. Elindeki o iğrenç şeyleri "Tut," deyip kucağıma atınca, tiksinerek yana doğru bir kaç adım attım. "Sana burada ne işin var diye, bir soru sordum!" Diye bağırdım, kükrercesine. "Bak," dedi yerdeki çiçekleri göstererek "Ona çiçek aldım." Gözlerimi kapatıp sakinleşmeyi bekledim. "Kaan... Git buradan!" Diye tekrar bağırdım. Bana aldırmayarak konuşmaya başladı Kaan. "Tamam... Kabulümdür yaptığım büyük saygısızlıktı. Ona karşı, sana karşı. Fakat hala öldüğü için seviniyorum, Ege!" dedi sırıtarak. Deniz'in mezarına dönüp fısıldayarak "Üzgünüm..." Dedim ve yumruğumu Kaan'ın yüzüne geçirdim.

EGE DENİZİWhere stories live. Discover now