2.3

11.3K 473 38
                                    

Aynadan kendime bakarken üstümdeki kıyafetleri değiştirip değiştirmeme arasında kalmıştım. Altımda açık mavi, dizleri yırtık, bol paça bir pantolon vardı. Üstümde ise tatlı bir yeşili olan sweatshirt vardı.

Dakikalar sonunda değiştirmemeye karar vererek takı kutumdan küçük halka küpelerimi çıkardım. Onları taktıktan sonra çok abartı olmayacak şekilde bir makyaj yaptım. İki gündür pek uyuduğum söylenemezdi ve göz altlarımın hali içler acısıydı. Annemle her ne kadar yüz yüze gelmeyeceğimizi bilsem de o berbat halimle karşısına çıkmak istememiştim. Bu yüzdendi dış görünüşümü düzeltme çabası.

Uzun zamandır kardeşimin yanına gitmediğim gibi annemin yanına da gitmemiştim. Sebebi neydi bilmiyordum. Her seferinde bir şey bana engel oluyordu sanki, gidemiyordum bir türlü.

Ben, kendi içimden konuşurken makyajımı tamamlamış, son olarak kirpiklerime maskara sürüyordum. Maskara sürme işlemimde bitince gözkapaklarımı kırpıştırdım birkaç kere. Maskarayı yerine bırakıp saçlarımı düzeltirken evin içini zil sesi doldurdu.

Tan gelmişti büyük ihtimalle.

Dün Tan ile sarılırken sorduğum soruya olumsuz bir cevap vermemiş, benimle gelmeyi kabul etmişti ya da sadece dünkü halime acımıştı. Daha fazla üzülmemem için de kabul etmişti ama ben bu ihtimali düşünmek istemiyordum. Aklım ve kalbim kabul etmiyordu, geri plana atıyordu hep.

Kapının yanına geldiğimde küçük dürbünden bakarak Tan'ın geldiğini gözlerimle görmüş oldum. Üzerimdeki heyecanla kapıyı açtığım sırada Tan'a sarılmamak için zor tuttum kendimi. Zaten son bir gündür haddinden fazla yakınlaşmıştık.

"Hoş geldin." dedim gözlerimin içi gülerken. Tıpkı gözlerim gibi yüzüm de gülüyordu. Annemin yanına gidiyordum sonuçta, tabi gülecektim.

"Hoş buldum." dedi aynı benim gibi karşılık vererek. "Hazırsan çıkalım mı?"

"Olur, çıkalım." dedim yandaki dolaptan ayakkabılarımı alırken. Yere eğilip giyeceğim sırada Tan'ın sesini duydum. "Bir şey unutmadın mı?" Eğildiğim yerden doğrulup kendimi inceledim ama eksik bir şey bulamadım. Ardından Tan'a baktım.

"Yo, bir şey unutmadım bence."

"Emin misin?" dedi bu halimle eğlenir bir surat ifadesiyle.

"Eminim." dedim kaşlarım hafifçe çatılırken. Dalga mı geçiyordu bu benimle? "Dalga mı geçiyorsun Tan?"

"Hayır da yani," dedi sondaki 'i' harfini uzatırken. "Bu şekilde dışarı çıksan büyük ihtimal donarsın. Ha diyorsan ki sen verirsin üstündekini.." Durdu birkaç saniye. "Normal bir zamanda olsak verirdim ama hava çok soğuk be güzelim. Sen en iyisi kendi montunu al."

"Ha, şey," dedim elim enseme giderken. "Onu diyordun sen." Ne dediğimi bilmeden saçmalayarak içeri girerken odamdan montumu aldım. Bence Tan'ın bana montunu verme fikri güzeldi ama dediği gibi hava çok soğuktu. Ben ısınacağım diye onun donmasına gerek yoktu.

İkinizde odunsunuz yeminle.

🐱

Mezarlığın büyük, siyah demir parmaklıklara sahip olan eski kapısını açarak içeri girdiğimizde kulakları rahatsız eden bir ses duyulmuştu etrafta. Kapının eski olmasından dolayı menteşeleri ses çıkarıyordu.

Önde ben, arkamda Tan olmak üzere ezbere bildiğim mezarlığa ilerlerken dümdüz önüme bakıyordum. Her gelişimde bu şekilde olurdu. Kimsenin mezar taşına bakamazdım. Aklıma yarım kalan hayatlar doluşurdu çünkü. Burada kaç kişinin yarım kalan hikayesi, yarım kalan hayalleri vardı kim bilir?

Sonunda istediğim yere gelince adımlarım durdu. Benim hemen ardımdan ise Tan durmuştu. Bir şey demeden, yavaş adımlarla mezarlığa yaklaştım. Ağır hareketlerle mermerin üstüne otururken elim, toprağın üstünde çıkan otlara uzandı. Uzun zamandır gelmemiş olmamdan kaynaklı epey bir ot bitmişti. 

Temizlemem lazımdı bunları. Annem sevmezdi ki bu tür şeyleri, nefret ederdi. Benim de ona layık bir kız olup bunları temizlemem lazımdı. Daha sonra ise aldığımız zambakları ekebilirdik. 

Arkamda duran Tan'da karşı tarafıma geçerek benimle aynı pozisyonu aldı. O da aynı benim gibi otları temizlemeye başladı. 

Anne, ben geldim bak. Özür dilerim uzun zamandır gelemediğim için. Kırıldın mı bana? 

O an sanki benim soruma karşı bir cevap verilircesine gök gürledi. Dolu gözlerimi kara bulutlara çevirirken dudaklarım benden bağımsız iki yana doğru kıvrıldı hafifçe. 

Kardeşimi de ihmal ettim bir süre ama yemin ederim isteyerek yaptığım bir şey değildi. Hep gelmek istedim sizin yanınıza ama sanki bir şey engel oluyordu bana. Bir şey beni engelliyordu sanki. Belki de tek gelmeye cesaret edemiyordum. Bilmiyorum... Ama kardeşimi ihmal etmemin bir sebebi olamaz değil mi anne? Kızıyor musun bana onu yalnız bıraktığım için? Kızma lütfen. 

"Meyra..." Tan'ın beni çağırdığını duyduğumda gözlerim yavaşça ona çevrildi ama net değildi görüşüm. Buğulu bir şekilde görüyordum onu. "Su getirdim." O an fark ettim elindeki büyük bidonla getirdiği suyu.

Toprağın üstündeki otlar temizlenmişti. Ne kadar zaman geçmişti? Dış dünyayla olan bağlantımı bu denli mi kesmiştim?

"Teşekkür ederim." Kısıkça mırıldanarak elindeki bidonu alacağım sırada tamamını bana vermeden alt kısmından o da tuttu. Minnetle ona baktığım sırada o, benim bu bakışımı görmemişti. Çünkü gayet dikkatli bir şekilde toprağın üstünde suyu gezdiriyordu.

Ondan çektiğim bakışlarımı önümdeki mezarlığa döndürdüm. Anne, bak kimi getirdim sana. Hani hep derdim ya ileride birini seversem ilk önce seninle tanıştıracağım diye. Sözümde durdum anne. İlk önce seninle tanıştırdım. Aramızda bir şey yok ama, arkadaşız sadece.

"Zambakları ekelim mi?"

"Olur." dedim gözlerimi annemden ayırmadan. Tan, yere bıraktığımız zambakları alırken bir kısmını bana verdi.

Plastik saksıdan çıkardığım renk renk zambakları açtığım küçük çukurların içine ektim. Elimle açıkta kalan yerlerini doldururken Tan'da benimle aynı işlemi yapıyordu. O kadar odaklanmıştı ki, dış dünyayla olan ilişkisi kesilmişti sanki.

Elindeki işi bitince o da bana dönerken benim de ona baktığımı gördü. Güzel yüzünü büyük bir gülümseme kaplarken dudaklarını araladı.

"Ben artık annenle seni yalnız bırakayım. Konuşacaklarınız vardır."

Sözlerini bitirdikten sonra bir şey dememi beklemeden yanımdan ayrıldı. Mezarlığın çıkışına yakın bir yerde dururken hâlâ daha ona baktığımı fark ederek başıyla ileriyi işaret etti.

Önüme dönmemi istiyordu. Onunla ilgilenmemi değil, annemle ilgilenmemi istiyordu.

Bu hareketiyle bir kez daha anladım onu ne kadar çok sevdiğimi. Doğru kişiyi seçtiğimi.

Ben sanırım doğru kişiyi sevdim anne.

🐈

~Bölüm Sonu~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~Bölüm Sonu~

Kedi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin