Yeni Normal

57 21 9
                                    

Gözlerimi hafifçe açtım. Kirli tavana bakıyordum. Yavaşça doğruldum. Sınıfta sadece Vedat vardı. Sınıftan çıktım. Tabancanın ağırlığını hissediyordum. Büyük salonda kimse yoktu. Kapısı sonuna kadar açıktı. Kapıdan çıktım. Tam karşımda 7'lerin koridoru vardı. 7-A, B, C, D bir tarafta, 7-E, F, G, H diğer taraftaydı. Bunları zaten görmüştüm. Beni şaşırtan koridorun sonunda merdiven oluşuydu. Merdiven çatıya çıkan kapağa dayanmıştı, kapak kapalıydı.

7-A'dan kahkaha sesleri ile dışarıdaki süper-sürünün sesleri karışıyordu. Merdivenden sakince çıktım, çatıya açıldığını bildiğim kapağı ittirdim. Açılmadı. Ama vazgeçmeyip kapağı yumrukladım. Sonunda bir kız sesi:

-Kimsin? diye sordu. Ürkek ve utangaç bir tavırla:

-Yusuf? dedim. Bir süre sessizlik oldu. Sonra bir şeyin sürtünme sesi geldi. Kapak açılınca içeriye giren ışık huzmesi gözlerimi aldı. Elimi gözlerime siper ederek çatıya çıktım.

Sonunda gözlerim aydınlığa alıştı.

Melis büyük taşı kapağın üstüne sürüklerken etrafa bakındım. Havadaki bulutlar yüzünden etraf karamsar bir griliğe bürünmüştü. Çatının kenarına ilerledim, bahçede iğne atsan yere düşmezdi. Yaratıklar birbirlerini ezip okulun kapısına ulaşmaya çalışıyorlardı. Bayırdaki apartmanlar çok yalnızlardı. Asla kiracı bulamayacak bazı dairelerin camlarında Kiralık yazısı solmaya başlamıştı. Bayırda arabalar kaza yapmış, enkaza dönmüştü. Birden Melis'in sesi geldi:

-Buraya gizlice gelmemin sebebi bu. Buraya gelip durum değerlendirmesi yapıyor, ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. O yüzden yani...

Rüyam aklıma geldi. Saçında mavi tutam olan kız. Melis. O çatıda bunları söylüyordu. Ben de 'ilginç' diyordum. Demeli miydim?

-İlginç. dedim ve tekrar bahçeye baktım. Yaratıkların çığlıklarından sesimi zor duyuyordum.

-Yakında sıkılıp gidecekler, elbet bir gün. Ama bugün değil. dedi Melis. Sonra arkasına döndü ve kapağa doğru ilerledi.

-Aşağı inip bir şeyler yemeliyiz, seni o karakola götürene kadar içim rahat etmeyecek. dedi...

-----------------------------------

Atatürk Havaalanı/12.08/Kule

İki asker önlerindeki faks makinesinden gelecek mesajı bekliyorlardı. İlki General Ali Çelik idi. O faks makinesinin başında beklerken Uzman Piyade Eren Koçbaşı kuledeki düğme ve çalışmayan göstergeleri hayranlıkla bakıyordu. General Ali boynuna asılı duran MP5 hafif makineli tüfeğe baktı:

-Fakstan bir haber gelmiyor. Başaramadılar mı acaba? General solak idi. Sol elinde USP9 ile faksın başında kıpırdandı. Eren elindeki P90'ı siyah ekranıyla ayna görevini gören göstergenin önüne bıraktı:

-Generalim birazdan haber gelir. dedi. Atatürk Havaalanı TSK tarafından korunuyordu. ABD kara kuvvetleri tüm ülkelere en fazla bir uçaklık yolcu getirip sığınaklarında kalabileceklerini söylemişti. TSK enfekte olmuş kişilerden bu havaalanını korurken bir yandan da haber faksını almalıydılar.

Uçak pistinde Atatürk Havaalanı çalışanlarından hayatta kalanlar 305 yolcu kapasiteli Airbus A330-300 uçağına yakıt koyuyorlardı. Hayatta kalanları bilgilendirebilmek için radyoyu kullanacaklardı. Ama faksı bekliyorlardı. Tüm yayınlarda duyulmak için...

Faks inleyerek içinden bir kağıt çıkardı. General Ali Çelik kağıdı alıp okudu. Merakla ona bakan Uzman Piyadeye kafasını salladı. Kule mikrofonu tüm radyo frekanslarında duyulacak şekilde ayarlanmıştı. Eren mikrofona yaklaştı:

-Hayatta kalanlar! İstanbul Atatürk Havaalanı'nda bir güvenli bölge oluşturulmuştur. Ama yer sınırlı olup Amerika'daki sığınağa gidilecektir. Sadece ilk 290 yolcuyu alabiliriz. 40.981956 enlem 28.820696 boylamda yer almaktadır. Mesajını tekrarladıktan sonra General Ali'ye baktı. 15 kişilik yer kendileri ve ölmemiş devlet adamları içindi. Eren P90'ı aldı ve kulenin kapısına yöneldi...

-----------------------------------

Okul/14.48/Kantin

Yeni normale alışmamız lazımdı. Askerler (eğer öyle bir şey kaldıysa) bizi bulana kadar burada kalmıştık. Yağmur eskiden kantincinin durduğu yerde durmuş gelene yemek ve su veriyordu. Vedat ve Cemal iç güvenliği sağlıyor; Ahmet, Deniz ve Mete onlara çok yardımcı olmuyordu. Sonunda bir amacımız olmuştu. Herkesin bir işi vardı.

-İyi misin? Düşünceli görünüyorsun. Melis'in bu söyledikleri aklımı başıma getirmişti. Dışarıdaki yaratıkların (Melisler bacaksız diyordu) dış halkaları dağılmaya başlamıştı. Tamamen dağılmaları birkaç gün sürebilirdi.

-İyiyim. Sadece, herkesin yapacak bir şeyi olması iyi...Biz hariç. dedim. Hakikaten de yapacak bir işimiz yoktu. Melis güldü;

-İşsiz değiliz, buranın beyniyiz. İkimiz kontrol ediyoruz. dedi.

-Ama 12 kişiyiz...

-Olsun, o 8 kişi umurumda bile değil; sen ve bizim çocuklar. Kardeşimin isteğini yerine getiremeden ölmeyeceğim. dedi kararlı bir sesle. Önümdeki gofret paketine baktım. Derin bir nefes alıp:

-Tekrar sağol. dedim. Önemli değil gibi bir hareket yaptı. Yağmur tezgahın arkasından bize bakıyordu. Melis ayağa kalktı:

-Hadi gel, planlarımıza geri dönelim. Kız havalı, soğukkanlı ve....

-Tamam. dedim ve peşinden gittim.

Yeni normal buydu: Yaratıkların etrafını sardığını bir okulda 12 kişi ile tıkılıp kalmak. Alışmamız lazımdı.

----------

Hey, selam zaten kısıtlı sayıda olan okurlarım! Ben bu sene önemli bir sınava hazırlanacağım. O yüzden seyrek ama birden bölümleri yayınlayacağım. Sizi beklettiğim için özür, sabrınız için teşekkür ederim! :)

Ölü Günler (YAZILIYOR) Where stories live. Discover now