Borular

31 4 22
                                    

Herkes şaşkınlık içinde esmer kadına baktılar. "Beril ben, üzgünüm." dedi kadın ve:
"Bakın, burası çok tehlikeli. Burada kalırsak kesin ölürüz. O yüzden ya benimle gelin ya da ölün!" Vedat kahkahayı patlattı: "Sana neden güvenecekmişiz ki? Az önce başka konuşuyordun şimdi başka." Gülme sırası Beril'deydi: "Ah, ölmek istemiyordum. Doğu Borular, burası, çok kötü bir yerdir. Diktatör var başında, onla aynı fikirde değilsen ölürsün!" Ayşe ayağa kalktı. Bunun üzerine diğerleri de ayaklandı.

Beril devam etti: "Ben Batı'dan casus olarak geldim. Biz eskiden mutlu mesut bir köydük, salgından önce. Salgın geldiğinde ise burayı bulduk. Borular'dı burası, bir sığınak. Neden veya ne zaman yapıldığını bilmiyorduk ama önemli değildi. Burası o kadar büyüktü ki...

Gün geçtikçe bir grup bizim o yaratıklara yem olmamız gerektiğini düşündü. Bunun başında Kudret vardı. Çünkü güneyden hiçbir yardım gelmiyor, gün geçtikçe yalnızlaşıyorduk. Ben ve bir grup batıya kaçtık ve Doğu Borular'a savaş açtık. Bu hafta kapıları açacaklar ve kendilerini yem edecekler. Bizi de öyle. Bu gece son şansımız, aksi takdirde..." devamını getirmesi lazım değildi, herkes tahmin ediyordu. "Sana nasıl güveneceğiz?" diye lafa karıştı Şövalye. 

"İnanmak zorunda değilsin, burada da kalabilirsin. Tercih senin." Şövalye cevabını almıştı, sustu. Beril ayaklandı ve metal kapıyı açtı. Onlara dönüp takip edin anlamında bir hareket yaptı. Grup Beril rehberliğinde Doğu Borular'ı gezdiler. Her yerde insanlar berbat durumdaydı, güven sıfırdı. Herkesin elinde dedelerinden kalma av tüfekleri onlara ters ters bakıyorlardı. Melis onlara acıdı ama yapabileceği bir şey yoktu. 

"İşte, kalacağınız yere geldik. Herkesin kendi odası var, silahları da orada." dedi Beril Grup'u durdurup. Oda dedikleri metal kapılı, aynı tutuldukları oda gibi, tek farkı yerdeki döşeme olan yerlerdi. "Saat geç, güneş batalı oldu biraz. Hadi yatın. -fısıltıyla- ben sizi almaya geleceğim ve bu yerden kaçacağız" Beril herkesi odasına bıraktı ve gitti. Melis'in ilk yaptığı eski ve kirli döşemenin üstündeki silahı ve bıçağını eski yerlerine yerleştirmekti. Sonra döşeğe uzandı ve gözlerini kapadı. Gerçekten yorgundu...

Metal kapıya vurulmasıyla uyandı. Kafası kazan gibiydi. İlk önce Beril'in geldiğini düşündü ve hızla koşup kapıyı açtı. Şövalye idi. "Bir dakikan var mı?" diye sordu yorgunlukla. "Elbette." dedi Melis ve içeri buyur etti. Kapı kapandığı gibi Şövalye söze girdi: "Melis, sen iyi bir kızsın. Ve Vedat...  O o kadar iyi biri değil. Ona dikkat et. Ve hiçbir soru sorma. İyi geceler." girdiği gibi aniden çıktı ve gözden kayboldu. Melis'e bundan sonra hiçbir gece iyi olmayacaktı.

Tüm gece bunu düşündü, Vedat nasıl kötü olabilirdi ki? Kapı yeniden vurulduğunda uyukluyordu. Kalktı, esnedi ve kapıyı açtı. Melis hariç tüm Grup oradaydı, tabii ki Beril de.

"Hazır mısın?" diye sordu Beril. Melis kafa sallamakla yetindi. Ses çıkarmadan boruların içinde geziniyorlardı. Beril nereye gittiğini biliyor gibiydi fakat bir-iki kez çıkmaza girdiler. en sonunda parmaklıklı Doğu Borular'ın sonuna geldiler. Parmaklıkların ortasında metal ve paslı bir kapı vardı. Önünde yorgun görünen iki nöbetçi vardı. Ayşe hareket yaptı ve Melis aniden çıkıp nöbetçileri göğüslerinden vurdu. Silah sesi ölümcül bir şekilde tüm borularda yankılandı.

Hemen koşup nöbetçilerin tüfekleri ile anahtarı aldılar ve sonunda... Doğu Borular'dan çıkıp Orta Borular'ın, fareler ve yaratıkların evinin, güvensiz zemininde koşmaya başladılar. Tüm Doğu Borular alarmdaydı, Melis ise iki kişiyi öldürmeyi sindirmeye çalışıyordu. Daha önce, okuldayken bir çocuğu öldürmüştü ama o nefsi müdafaaydı. Bu ise...

Önlerine tamirci kıyafetli bir yaratık çıktı. Şövalye atıldı ve yaratığın çürüyen omuzlarını bir yükten kurtardı. Batı Borular'a 700 metre kadar koşmaları gerekiyordu. Beril aldığı av tüfeği ile arada geride kalıyor ve arkayı kontrol ediyordu. Silah sesi yaratıkları oraya çekecekti böylece Doğu Borulular istediklerine kavuşacaktı.

Bir köşeyi döndüler ve ikisi çocuk beş yaratık karşılarına çıktı. Nasıl buraya geldiklerini Allah bilirdi. Çocuklar atıldı, ilki Vedat'ın ikincisi Yusuf'un bıçağında son buldu. Yetişkinler ise Ayşe tarafından halledildi. Gerçi sonuncusunun kafasına bıçağı sapladı fakat ölmedi, bunun üzerine Beril göğsüne bir mermi yolladı yaratığın. Ve onlara kısaca bunun "2. aşama" olduğunu açıkladı.

Şu anda bunu tartışacak değillerdi ve Beril'in söylediğinden daha çok şey bildiği belliydi. Melis soracağı soruları aklının tozlu bir köşesine yazdı ve bir anlık öldürdüğü adamlardan aklı uzaklaştı. Grup giderken yine aklına geldi. Kıpırdamadı. Grup durdu ve Melis'e baktılar. Şövalye'yi gördü Melis, yorgun görünüyordu.

"Melis n'oldu, iyi misin?" diye sordu Yusuf ve Melis'i kollarının arasına aldı. Melis hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Yapmamalıydım Yusuf, öldürmemeliydim!" O sırada İki erkeğin daha sesi geliyordu ama Yusuf ile Melis umursamadı. "Nöbetçiler için mi?" dedi Yusuf gülümseyerek, sesinde alaycılık vardı. "Merak etme Melisciğim, onlar zaten ölmek istiyorlardı, ha şimdi ha..." tam o anda kulakları sağır etmeye yemin etmiş gibi yankılanan bir silah sesi geldi ve Şövalye çığlık attı.

Melis ve Yusuf aynı anda gruba baktılar; Ayşe Vedat'ı ittirmişti Şövalye omzunu tutup iki büklüm olmuştu, sol omzunu saran parmaklarının arasından sızan kan kirli zemine damlıyordu. Beril hemen Şövalye'nin durumuna bakmak için eğildi. Şövalye ise hala Vedat'a küfür ediyordu. Vedat hiddetle "Keşke o yangında ölseydin!" diye hırlıyordu.

Yusuf da Melis de bir an için şoka uğramışlardı. Birbirine ateş edecek kadar ne onları sinirlendirmiş olabilirdi?

Ayşe yumuşak ses tonuyla: "Çocuklar yapmayın! Zor zamanlardayız, peşimizde koca bir köy var. Şu an kavga etmek sonumuzu getirir. Hadi el ele verin de kurtulalım şu yerden." dedi. Bu herkesi az da olsa yatıştırmıştı.

"İyi misin? Kalkabi..." diye sormaya yeltendi Beril ama Şövalye elini kaldırdı ve doğruldu: "Sanırım iyiyim, ilerleyebiliriz." Yusuf ile Melis de toparladılar kendilerini ve yola eski hızlarında devam ettiler. Sesler artık çok çok yakından geliyordu. En arkada elinde altıpatlarıyla Şövalye ve  silahıyla Yusuf vardı.

Ortada Vedat ve Melis, en önde rehber Beril ve Ayşe vardı. Her an enselerinde nefeslerini hissediyordu Yusuf. Bu onun daha hızlı gitmesine sebep oluyordu. Bir varilin yanında dinlenmek için durdu grup. Sesler daha uzaktan geliyordu. Tekrar gitmeye hazırlanırken Şövalye inledi:

"Sanırım bileğimi burktum, bensiz gidin. Hem size zaman kazandırırım." Ayşe hemen atıldı: "Olmaz, seni geride..." Şövalye lafını kesti: "Ben rica etmedim, farkındaysan." Melis söze karıştı: "Şövalye lütfen, beraber kurtulabiliriz. Aksi halde kalırsan öleceksin!" Şövalye güldü ve: "Herkesi kurtaramazsın Melisciğim, hem öyle de böyle de öleceğim; ha şimdi ha sonra..."

Sonra altıpatlarını çıkardı ve gruba doğrulttu: "Şimdi gidin, gözünüz arkada olmasın. Geleceğim, merak etmeyin." Yusuf'u tuttu ve kulağına fısıldadı. Yusuf kafasını salladı ve sustu. Silah zoruyla (gerçekten) ilerlemeye devam etti grup. Ama başları sürekli arkaya bakıyordu, koşarak geri geleceğini umarak.

Vedat Melis'e eğildi ve fısıldayarak: "Bileği falan burkulmamıştı, farkında mısın?" Melis onayladı. Tam o anda silah sesleri duyuldu, iki el. Sonra bir sessizlik. Sonra üçüncü bir silah sesi. Sonra mutlak sessizlik.

Melis Yusuf'a döndü: "Ne fısıldadı kulağına?" Yusuf üzgün ve acılı bir sesle: "Gerçeği, herkesi kurtaramayacağımız gerçeğini."

Tam o anda karşılarına iki erkek çıktı; ikisi de uzun boyluydu, birinin saçı kumral diğerinin de sarıydı, ikisinin de üstünde kot ceket vardı, sarı saçlı olanın gözlüğü vardı. Doğu Borulularda olduğu gibi onların da elinde tüfek vardı.

Sarışın: "Bir an hiç gelmeyeceksin sandım Beril." deyip Beril'e sarıldı. Kumral, çöldeki vaha görevi gören anlık sessizliği bozdu: "Dört kişi bunlar, hani beşti?" Beril Sarışından ayrıldı ve Kumrala döndü: "Biri bizi korumak için geride kaldı, beklemeye gerek yok çünkü şu ana kadar ölmüştür."

Melis itiraz etmek istedi ama konuşmadı, bunlar doğru olabilirdi. Adamlar arkalarını döndüler ve ilerlemeye devam ettiler. Melisler de onları takip etti. Tıpkı Doğu Borular'dan kaçtıkları kapıya benzeyen bir kapıdan geçtiler. Aynı Doğu Borular gibiydi, tek fark burada insanlar mutluydu ve sohbet ediyorlardı.

Beril onlara döndü: "Gülümseyin, Batı Borular'dasınız!"

Ölü Günler (YAZILIYOR) Where stories live. Discover now