KARŞILAŞMA

35 9 0
                                    

Bazen insan öyle yorulur ki; ne yeniden başlamaya cesareti, ne de denemek için cesareti kalır...

Kendime ait boş bir zaman bulduğumda, yapmaktan en çok keyif aldığım şey kesinlikle kitap okumaktı ve benim İstanbul'a dönüş yolunda kendime ayırabileceğim epeyce boş vaktim vardı. Kitabın kapağını açalı henüz on yada on beş dakika olmuştu ki, bu söz dikkatimi çekti. Ne diyordu sözde;
''Bazen insan öyle yorulur ki...''

İnsanlar gerçekten yorulunca vaz geçebilirler miydi? Her şeyden ve herkesten? Silebilirler miydi geçmişi hiç yaşanmamış gibi? Yeni ve yeniden bir dünya kurabilirler miydi kendilerine?
Hayatında aşkı, kırgınlığı yaşamamış biri olarak şu an bunu anlamam sanırım zordu ama beynimi, düşüncelerimi esir alan kişi en dibine kadar yaşamıştı. Acısını yazmış olduğu o kağıt parçasından bile bana yansıtmıştı.
Her şeyin, daha doğrusu içimdeki savaşın başlangıç noktası o kitabın arasından düşen kağıt değil miydi zaten.

Ahh!! Alaz, aradan geçen zaman sonrası yeniden başlamaya karar verdin ama aynı duyguları yeniden yaşamaya cesaretin var mı acaba?
Peki, hiçbir şey yaşamamış olan ben! Benim cesaretim var mıydı? Poyraz gibi yakınım da olsa, onun yüzüne baka baka ondan etkilendiğimi söylemeye?

Birkaç gün önce Çağatay ile konuştuğumuzda;

''Sen hala kendini kandırmaya çalışıyorsun Çisem! Biliyorum zor olacak senin için ama sen o yüzünü bile görmedim dediğin adama çoktan aşık olmuşsun, o yüzden cesaretini topla ve bunu bir an önce kabullen'' demişti bana.

Sonunda zor olsa da itiraf ettirmeyi başarmıştı bana. O gün oturduğumuz o kafede, içimdeki her şeyi tek tek anlattırmıştı. Konuşmam bittiğinde de 'sadece kabullen ' demişti. Dışarıdan biri olarak konuşması bu kadar basitti işte...''KABULLENMEK''...

******

Gitmekte olduğum yolla birlikte maalesef ki hissettiklerimde benimle birlikte geliyordu.
Daralmış ve bunalmış olmayı sonuna kadar yaşayan biri olarak şu an için yapabildiğim tek şey kocaman bir ''OFFF'' çekmekten başka bir şey değildi.

Birkaç dakika sonra telefonumun yanıp sönen ışığı dikkatimi çekti, kimin ne yazmış olabileceğine baktığımda, mesajın Elif'ten geldiğini gördüm. Tahminen ne zaman ineceğimi soruyordu. Elimdeki telefonun ekranını kaydırarak saate baktığımda çokta bir mesafenin kalmadığını fark ettim. Büyük bir sevinç ve heyecan ile çıktığım yolculuğumun dönüş yoluydu bu. Ne kadar da çabuk geçmişti, şu geride bıraktığım beş gün.

Kafamı çevirip yan tarafımda oturan, varlığı ile yokluğu bir olan kızı inceledim çaktırmadan bir süre. Kulağında kulaklıkları, başını da oturduğu koltuğa yaslayarak uyuma pozisyonu almış bir şekilde devam ediyordu yolculuğuna. O an gidiş yolundaki yol arkadaşım olan amca geldi aklıma, öyle hararetli bir gidişe, böylesine sessiz bir dönüş, ne kadar da garipti her şey, tıpkı hayatım gibi... Kendi kendime gülümseyerek, başımı akmakta olan yolu izlemek üzere tekrar cama doğru çevirdim.

*******

İstanbul dan ayrıldığımız sıra, her şey gözüme küçük ve değersiz gözükürken, dönüşüm bir o kadar sancılı ve ağır oldu. Sancılı olan kısmı kısa bir süre geriye atacak olursak, ağır olan kısım ise şuan elimdeki neredeyse patlama noktasına gelecek şekilde doldurulmuş kocaman bir çek çekli valizdi.

Benim canım annem sağ olsun, onu da yersiniz, bunu da içersiniz diyerek doldurdu da doldurdu. Görende evde küçük bir karargah var zanneder, altı üstü iki kişiyiz be canım anam...
Elimdeki valizimi sanki çok değerli bir eşya taşıyormuşçasına narin ve yavaş bir şekilde çekiştirerek Elif'in yanına geldiğimde, telefonunda olan gözlerini kısa bir süre yukarı doğru kaldırarak, benim olduğumu fark edince , yaramazlık yapmış beş yaşındaki bir çocukmuşçasına hızlı ve aceleci hareketleri ile bir işler çevirdiğini kanıtlamış ve doğal olarak dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Yakalanmış olmanın verdiği bir huzursuzlukla yanakları renkten renge girerken , bunu kendisi de fark etmiş olmalı ki bir anda bana sarılarak konuyu hiç açılmadan kapatma çabasına girdi.

Sevda DedikleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin