birinci çiçek,

168 13 11
                                    


Şu mavi semalarda sahiden yaşayan bir Tanrı varsa eğer, sanki seni bulabilmem için döktü beni doğuracak olan o gözyaşını. Acıdan değil de, ilk defa özleminden doğurdu bir çocuğunu.

Sanki seni sevmek için doğdum ben.

Bu yaşıma kadar başa çıktığım ne varsa seni bulmak için katlandım hepsine.

Ve seni gördüğümde, ruhunu tanıdım.

Ruhundaki bütün izlerin yerini, gözlerim kapalı ezbere saydım.

Tanrı bizi izledikçe gurur duydu yaptığından.

Ben, seni anladım ve yaralarının etrafına yıldızlar çizmek için parmak uçlarım mürekkep içinde bekledim. Kapında değil, yanında. İlk defa 'daha az' değil, 'birlikte' oldum. Seninle var oldum. Seninle var oldukça anlam buldu yaşamak.

Seninle var oldukça geçti korkularım. Çünkü sen vardın, göğsün göğsüme yaslıydı, o güzel ellerin hep saçlarımı okşuyordu. Şimdi bile, yaralanmam mühim değil, çünkü biliyorum ki günün sonunda o yarayı bir şekilde sararız biz, mutlaka sararız.

Sen olduğun sürece yaralanmam mühim değil, güz çiçeğim. Hem.. sen benim üzgün uyumama bile izin vermezsin ki.

Ve biliyor musun, bir daha hiçbir insanı senin kadar sevemeyeceğimi de çok iyi biliyorum. Çünkü..

Onu bir yazar anlatmış, çok da güzel anlatmış bak.

"Bir insan, çakan bir şimşeğe çıplak gözle yakından baktıktan sonra artık bir daha hiçbir ışığı yeterince parlak ve çekici bulamaz."

İşte, nedeni bu.

Sen benim ruhumda çakan şimşeksin.

çünkü sen bir kumrusunWhere stories live. Discover now