on ikinci çiçek,

47 6 3
                                    


Seni tanıdığım o ilk zamanlarda, yüzüne bakıyor, acıdan iki büklüm oluyordum. Dokunmak istiyordum saçlarına. Oysa ne ellerimi kaldıracak cesaretim vardı, ne de dokunmaya kıyabiliyordum en ufacık bir parçana. İçimden diyordum ki, "Bir kez sarılsam sana, tüm ağrılarım dinecek aslında." 

Ben hayatım boyunca göğsümde bir ağrıyla yaşadım, bir tanem. İçim oyuklarla doluydu hep. Çok mutlu olduğum anlarda, gülmekten gözlerimden yaşlar geliyor olsa bile içimde hüzünlü bir fısıltı geziniyordu, küçük bir çocuk gibi bakıyordu mutluluğuma.

Bu boşluk büyümüyordu ama derinleşiyordu zaman geçtikçe. Üstüne yeni acılar ekleniyordu, bense canımı yakan her şeyi bir ceset gibi fırlatıyordum o boşluğa ve toprağı ağırlaşıyordu eklenen her bir ölü bedenle.

O boşluğu hiçbir zaman benimseyemedim. Hem bir parçamdı benim, hem de benden o kadar aykırıydı. O kadar yabancıydı içimdeki varlığı.

Sonra bir şey oldu.

Biri geldi.

Zaten ya birileri gelir, ya da sen gidersin ve yeni bir hikâye de böyle başlar, öyle değil mi? Bu hep böyledir, söyleyen kim bilemiyorum tam olarak. 

Sen geldin, M.

Sen geldin ve ben nefes aldım.

Başını göğsüme yasladın ve ilk defa, korkunç, baş döndürücü* bir hızla dindi göğsümdeki o ağrı. İçimdeki oyuklar tek tek kapandı.

Kalakaldım. Dünyada birini böylesine sevmekten daha güzel olan ne vardır, onu düşündüm o anda. Varmış kuşum. Seni sevmek, başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar güzelmiş, öyle özelmiş senin tarafından sevilmek bile.

Başının göğsümdeki şu hafif ağırlığı, bütün oyukları kapatacak kadar derinmiş aslında. Yetermiş. Hem de nasıl yetermişsin bana..

Artık düşmek istediğim tek oyuk, o güzel gözlerinin yorgun ışığı.

Ellerim saçlarına değdi ve ben kurtuldum, güzeller güzelim.

Bu nasıl da yetermiş bana, bir bilsen.

çünkü sen bir kumrusunDonde viven las historias. Descúbrelo ahora