20

281 45 39
                                    

Siz/ Geldim nerdesiniz Doktor Bey

Ev sahibi/ Yeni ameliyattan çıktım

Ev sahibi/ Üzerimi değiştirip geliyorum

Siz/ Tamam kafeteryadayım

Siz/ Burası harika dostum

Ev sahibi/ jdgejskksjebwkw

Telefonu masanın üzerine bırakıp hafifçe güldüm. Arkama yaslandığımda büyük çoğunlukla doktor ve hemşirelerin yer aldığı kafeteryada gözlerimi gezdirmeye başladım. Kendi hâlindelerdi.

İçime çöken ağırlıkla kısa nefes alıp verdim. Şimdi değil. Kimseyi üzmenin alemi yok.

Kafeteryada göz gezdirirken bakışların bir yere dönmesiyle duraksadım. Ne var diye arkamı döneceğim vakit duyduğum sesle yutkundum.

"Çok bekletmedim değil mi?"

Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Üzerinde beyaz önlüğü vardı. İsim ve soyisimi asılı bir kartı vardı sol üst köşesinde. İsmail Eren.

Üzerini incelemeyi kesip gözlerimi yüzüne çevirdim. Beklentiyle bana bakıyordu.

"Her şey yolunda. Çok beklemedim." deyip gülümsedim. Gülümsedi hemen.

"Daha iyi misin?" dedi biraz öne doğru eğilirken. Başımı salladım.

"İyiyim. Sen nasılsın? Ameliyat nasıl geçti?"

"Ben de iyiyim. Güzel geçti, her şey yolunda."

İşte bu iyi haber.

"Sana bir şey söyleyeceğim." dedim lafa nasıl gireceğimi bilemeyerek. Yumuşak ifadesi ciddi hâline büründü. Üzerimde hissettiğim yoğun bakışlarla başımı çevirdim. Çoğu kişi bize bakıyordu. Kimisi yanındakini dürtüp kulağına bir şey fısıldıyordu. Önüme döndüğümde kaşlarını çattığını fark ettim. O da fark etmiş olmalı.

"Neden bize bakıyorlar?"

"Buranın hastane olduğuna bakma. Her yerde var böyleleri."

Başımı salladım.

"Aslında ben sana başka bir şey söyleyecektim. Ama ondan önce bir şeyler alalım, aç kalacaksın."

Güldü. "Buranın tostu meşhurdur. Yanına çay." deyip yerinden kalktı. Onunla birlikte yerimden kalktım.

"Dur ben de yardım edeyim sana."

"Hallederim ben. Lan yerimizi kapmasınlar, otur burda." dedi gülerek. Omuz silktim. Yerime oturduğumda yanımdan ayrılmıştı bile. Bakışlardan rahatsız olduğum için yinelemedim.

Çok geçmeden iki tost ve iki çayla yanıma geldi. Karşıma oturduğunda çayından yudumlayıp gözleriyle işaret etti bana.

"Hadi ye. Beğenecek misin?"

Tostumdan bir ısırık alıp çiğnemeye başladım. Tadı çok güzel.

"Ne diyecektin bana?"

Çayımdan birkaç yudum alıp yüzüne baktım.

"Gece için özür dilerim. Arada bana geliyorlar böyle. Yani kalbini kırmak istemezdim."

"Dert etme bunları. Özür dilenecek bir şey yok. Gece söylediğimin arkasındayım ama. Sen evde yalnız başına olduğun için de kendini boşlukta hissediyorsun. Dikkatin hep kendi düzenin ve hayatından ibaret. Farklılık olsa iyi olur. Tıpkı dışarı çıkmak gibi."

"Bir ara düşündüm ama istediğim gibi birini bulamadım." deyip yüzümü buruşturdum. "Her şeyime karışan insanlardan nefret ederim."

Güldü. "Yardım ederim istersen. Hastaneden ev arayan asistanlar vardı. Belki işine yarar."

"İstemiyorum ya. Ben böyle iyiyim. Hem ben kızlarla anlaşamıyorum. Kıskanç oluyorlar falan. Gelemem öyle şeylere. Eğitim hayatımda tiksindim zaten."

Düşünceli hâle büründü. Devam ettim.

"Belki evlenirim. Anne olmak çok istiyorum. Bir yerde okumuştum. Çok güzel bir duyguymuş."

Gözlerini birden gözlerime çevirdiğinde gözlerimi masada gezdirir gibi yapıp çayımdan birkaç yudum içtim.

"Aday var mı bari?"

Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Var ama beklemeye aldım onu. Aramızda kalsın çok işkolik. Sevmem öyle adamları."

Kaşlarını kaldırdı. Yüzünde yer edinmiş gülümseme vardı.

"Konuştun mu bari? Belki işlerini düzene sokar. Yaşarsınız gül gibi."

Cıkladım. "Adam doktor ya. Dinlenecek vakti yok doğru düzgün." deyip sırıttım. Uff gülesim geldi.

"Niye? Doktorlar evlenemiyor mu?"

Sırıtıyordu. Omuz silktim.

"Evlenirler evlenirler de ne kadar sağlıklı bir ilişkileri olur bilemiyorum. Hem ben gönlümü hoş edecek eş isterim."

Güldü. Hafifçe güldüm. Delirmedim ya ben.

"Bir an önce evlenmem lazım." dedim umursamazca. "Yaşım geçiyor. Bir sürü çocuk yapmak istiyorum."

"Lan." dedi gülerek. Utandım. Kafa gitti benim. Nasıl döndüreceğim bunu şimdi?

Rezillik diz boyu.

"Ama bu boşlukta da aday bulamıyorum. Neyse çay alıyım mı sana? Bitmiş."

"Al." dedi gülerek. Keyif alıyordu bu hâlimden. Kesin pancar gibi çıktım. Ağlıyacağım.

"Utandırmasana."

Kaşlarımı çattım. Yerinde dikleşip boğazını temizledi. Yüzündeki sırıtış geçmemişti.

"Amacım seni utandırmak değil. Gülüyorsun lan."

Ellerim yanaklarıma giderken yanaklarımın ağrıdığını hissettim. Sımsıcaktı. Ben sırıtıyor muyum?

Yükselen telefon sesiyle duraksadım. Elini cebine atıp telefonuna baktı. Cevaplayıp kulağına götürdüğünde hemen ciddiyete büründü. Kaşlarını çatmış hâlde karşı tarafı dinliyordu.

"Hemen geliyorum. Ben gelene kadar pürüz istemiyorum."

Telefonu kapatıp ayaklandı.

"Acil gitmem gerek. Gece mesaj atarım."

"Tamam kolay gelsin." dedim tedirgince. Sert çehresi yumuşadı ve güldü.

"Sen o doktor adayını yeniden düşün bence."

Gözlerimi devirdim. Gülme Müge.

"Boş yapma. Git nereye gidiyorsan."

Gülerek yanımdan ayrıldı. Elimi yüzüme getirdiğimde sırıttığımı fark ettim. Boşluktayız.








boşluk (texting)Where stories live. Discover now