1.1

416 36 30
                                    

Medyada Jake var
çünkü neden olmasın sjdhjshdjsjs

∆∆∆∆∆∆∆

Aynadan saçlarıma son kez bakarken telefonumun titrediğini fark ederek gözümü masaya kaydırdım. Arayan Yeonjun'du. Muhtemelen kapıdaydı.

Son kez kendime bakıp dudağıma nemlendirici sürdüm ve kapıdan dışarıya koşar adımlarla çıktım.

Şu an neden bu kadar özenerek giyinmiştim, hatta saçımı ve makyajımı bile yapmıştım bilmiyordum. Sonuçta evime gelen oydu. Beni inekli pijamam ve pofuduk kapşonlum ile saçım başım birbirine girmiş bir biçimde de görebilirdi. Ev halimdi sonuçta. Bu gayet doğaldı.

Ama içimdeki dürtü en azından güzel bir şeyler giymemi söylemişti bana. Güzel dediğim de, gri kot pantolon ile beyaz, üstünde "Thursday's child has far to go" yazan düz bir tişörttü. Üstüme de eserse soğuktan donup kardan ata dönüşmeyeyim diye lacivert bir kolej hırkası. Bir de biraz saçlarımı düzleştirip hafif bir makyaj yapmış olabilirdim ama konumuz bu değildi. Bir de parfüm vardı tabii. Her neyse, konumuz bu değildi demiştim.

Kapının önüne indiğimde Yeonjun'un motoruna yaslanmış, elleri cebinde bir biçimde beni beklediğini gördüm. Beni görünce kendini toparlayarak bağlamış olduğu kollarını çözdü ve diklendi.

"Jieun..."

"Sana da selam Yeonjun." dedim ellerim hırkamın cebinde bir biçimde yanına yürüyerek. "Evet, dinliyorum."

Yeonjun sessizce bana bakıyordu sadece. Dediğimi duyunca da geç de olsa "Ha? Ne?" diye bir tepki verdi.

"Konuşmak isteyen sendin ya hani."

"Doğru, pardon, dalmışım. Yani şey, kafam gitmiş bir an. Yani demek istediğim-"

"Bence direkt söyle ne diyeceksen Yeonjun. Dolandırma lafı." dedim. Bana öyle düz gelmeniz lazımdı. Küçük ince detaylarda boğulmayı uzun süre önce bırakmış, beynimi böyle şeylerle yormama kararı almıştım.

"Tamam, pardon." dedi Yeonjun ellerini birleştirip söze giriş yaparken. "Bak ben salağım."

Böyle bir giriş beklemediğimden ağzımdan küçük bir gülücük kaçmıştı. Yeonjun bunu duymuş olacak ki, yumuşamamdan cesaret alır gibi devam etti sözlerine.

"Hayatında olanları sadece uzaktan izleyerek elbette bilemem. Sana karışmak veya akıl vermek, yaşadıkların hakkında yorum yapmak da haddime değildi. Olamaz da asla. Bilmediğim halde ve sen de bunu bana belirttiğin halde, inatla burnumu sokmaya devam ettim çünkü dediğim gibi ben salağım. Yani süzme bir salağım. Hani al beni yoğurt reklamına koy, insanlar der ki aaa süzme yoğurt demek ki bu. Neden? Çünkü süzme salağım...Uzaktan bakan da anlar." diyerek sessizleştirdi sona doğru kelimelerini. "Allah kahretmesin ne diyorum lan ben?"

Bu dediğine biraz daha sesli güldükten sonra cevap verdim. "Öylesin belki ama aynı zamanda gayet de anlayışlı birisin Yeonjun Bey. Evet, ben geçiştirmeye çalıştıkça senin üstüme gelmen hoş değildi. Ama sen de bunu fark etmişsin zaten."

"Geç de olsa..."

"Geç değil. Güç olmasın yeter."

"Yani aramız iyi mi?"

"Niye kötü olsun ki aptal?" diyerek omzuna vurdum hafifçe.

"Ne bileyim Jieun ya...Ben çok alışmışım sana, nasıl olduğunu bile anlamadan. Her gün ana kampüse gelmeye başladım sırf seni görmek için. Çünkü görmezsem günüm kötü geçiyor, denendi onaylandı."

like there's no tomorrow || choi yeonjun {✓}Where stories live. Discover now