29. Bölüm

4.4K 379 88
                                    

Shannon iki elimi aynı anda tutup tepeye kaldırdı. Yüzüme doğru eğildi, yarına sesinin çıkmayacağını garantileyerek bağırdı. "Yirmi bir!" Beni kolunun altında döndürdü. Kahkaha atıyordu. "Şimdi istediğin her boku yasal olarak yiyebilirsin. Sanki yemiyormuşsun gibi!"

"Yiyeceğim! Daha beterini yapacağım!" diye bağırdım ama şu anki halimden daha beter olamazdım.

Alkol görüşümü bile engellemişti, her şey bulanıktı. Dilimi ve dişlerimi bile hissetmiyordum, ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Ne söylediğimin farkındaydım, hala aklımı yeteri kadar kontrol edebiliyordum ama bedenimi asla edemiyordum. Beni kim nereye çekerse oraya kayıyordum. Demin Melanie arkama geçtiğinde ona dönmüştüm, James pistin ortasında dans etmek istediğinde kollarımı ona dolamıştım ve şimdi ne zamandır önümde olduğunu bilmediğim Shannon'la konuşuyordum.

Shannon'ın omzunu tuttuğumda ne kadar sarhoş olursa olsun benim iyi olmadığımı anladı. "Laura?"

"Ayakta duramıyorum." dedim kendime. "Oturmam gerekiyor."

"Tamam. Bara geç." Elimi tutarak bar kısmına doğru yürüdü ama onu istemedim.

"Ben on dakika oturayım. Sen Stefan'ın yanına git." Yanımda durması için birisini aradı ama herkes iç içe girmişti. "Bir şeyim yok Shannon!" Şaşırtıcı bir şekilde inandı çünkü sesim istediğim gibi çıkmıştı.

"Beş dakikaya geliyorum." deyip Stefan'ı veya James'i bulmak için geri döndü.

Taburelerden birisine oturdum ve arkamı dönüp "Tekila." dedim, parmağımla iki yaptım. İki tekila önüme geldiğinde birini kafama diktim ama tadını bile almadım.

Bileğimle dudaklarımı silerken birisinin bana doğru eğildiğini fark ettim. "Laura?" Adımı duydum, emin olmak için yüzümü inceliyordu. Tanımadım, gözlerine uzun uzun baktım. Ne kadar sarhoş olduğumu fark etti.

"Liam?" dedim hatırladığımda.

Gülümsedi, tezgaha kollarını yasladı. Onu gördüğüm gün aklıma hızlıca geldi, malikaneyi anımsadım ama sonra toz oldu gitti. "Burada ne yapıyorsun?" dedi çevresine bakarken. Ona doğum günüm olduğunu söylediğimi umdum, bir şeyler geveledim. Sesini duyursun diye bağırıyordu. "King'le ayrıldığını duydum."

Başımı birkaç kere salladım. "Evet. Üzücü." deyip ikinci tekilaya uzandım. Ona bakarak diktim, boş bardağı elimden çekti.

İlgilenmiş gibiydi. Yüzü yüzümün birkaç santim önündeydi, bulanıktı. "Sana söylediklerimi hatırlıyor musun?" diye konuşmaya başladığında dediği her şeye kafamı sallamaya başladım. Yere bakıyordum, düşecekmişim gibi hissediyordum.

İki dakika boyunca Liam'ı dinledim ve sonra adım başka bir sesin sahibi tarafından tekrar söylendi. Eğer bu kadar sarhoş olmasaydım Blake'i gördüğüme yemin edebilirdim ama omzumu tutup beni geri çektiğinde, yüzünü gördüğümde bile onun Blake olduğunu anlamadım. "Laura?" dedi yüzümü tutup. "Siktir..." Dişlerinin arasından mırıldandı ve Liam'a çatık kaşlarla döndü. "Ona ne dedin?"

"Gayet ilgiliydi. King ile ayrılmış."

"Seni orospu çocuğu! Eski nişanlısı!" dedi Blake imayla. Biraz ürkmüş gibiydi.

Konuşmaları yarım yamalak anladım. Sonra Shannon önüme geçti. "Hey!" Blake'i tutup ittirdi, üstüne bir adım attı. "Akbabalar üşüşmüş."

Shannon'a başımı salladım. "Hayır, o Blake." dedim. "Tanıyorum."

"Tanıyor musun?"

Shannon sesimin tonundan endişelendi ve Blake'i boş verdi. Yanaklarıma avuçlarını koydu ve gözlerime baktı. Midem bulanmıyordu ama tansiyonum inanılmaz düşmüş gibi hissediyordum. "İyi hissetmiyorum Shannon." dedim, Blake ise hala başımdaydı. Liam'a diğer tarafı gösterdiğini gördüğümde Liam öbür tarafa homurdanarak döndü.

OyunWhere stories live. Discover now