20. BÖLÜM: KONT DEKALTON

69.1K 6.7K 12K
                                    



Herkese merhabalar!

Özleştik sanırım...

Bilmeyenler için bu bölüm geçmişi okuyacaksınız, Lux ve Sidra'nın tanışmasını. Ve lütfen bölüm sonlarına yazdığım şeyleri okuyun çünkü oraya günümün nasıl geçtiğini yazmıyorum!!! Dushshsjs
Sonra zaten söylediğim şeyleri okumadığınız için soruyorsunuz ve ben görmüyorum vs vs...

Keyifli okumalar dileyerek sizi baş başa bırakıyorum.

Yıldızımız parlak kalsın;;;

NP: Cèline Dion, Fly

**

Yolun sonundaki köşk kasabanın en görkemlisiydi. Daha iyisini yaptıran olmamıştı, Akmaner'lar ellerindeki servete rağmen bunun gibi görünen bir malikaneye sahip değildi. Koca arazinin çevrelediği bu yer kuşaklar boyunca aileme aitti. Bazıları buranın uğursuz tepe olduğunu söylüyordu. Bunun sebebi kuşaklar boyunca burada evlenen her kadının yaşlanamadan ölmesiyle ilgiliydi. Annemden sonra sıranın bana mı yoksa işe yaramaz ağabeylerimin evlenecekleri zavallı kadınlardan birine mi geçeceğini tartışıyorlardı. Köşkün önünden geçmek için herkes yolunu uzatırdı ama özellikle genç kadınlar içeriye girmeye korkarlardı. Eşikten geçerken bu beni gülümsetirdi. Benden de bu yüzden korkuyorlardı.

"Luxuria!" diye seslendi dadı. "Senin gibi bir hanımın bu saatte dışarıda tek başına gezmesi doğru olmaz."

"Tek başıma değildim, Vaha da benimle birlikteydi." Islanmış şalımı ve uzun paltomu alması için uşağı bekledim. Koşturarak koridor boyunca geldiler. Birisi şapkamı diğeri paltomu üzerimden aldı. Dadının yüzü kıpkırmızı olmuştu.

"Bu daha beter ya!" dedi merdivenleri çıkarken. "Seni onunla görenler hakkında ne düşünür?"

"Muhtemelen çoktan ırzıma geçtiğini ve ahırda sürekli beni sıkıştırdığını." Eldivenlerimi çıkarıp odanın bir köşesine savurdum. Duvarda asılı guguk kuşu saati birkaç kez öttü.

"İnsanı çileden çıkarırsın!" diye dövünmeye başladı kenara savurduğum eşyaları teker teker toplarken.

"Onunla aramda öyle bir şey olamayacağını biliyorsun," dedim. "Neden bu kadar söyleniyorsun? O bir piç değil, seyis de değil, o kardeşim."

"Böyle konuşma Luxuria!" Parmaklarıyla dudaklarımı sıktı. Kendimi ondan kurtarıp üzerimdeki elbiseyi de çıkardım.

Bu eve geldiği ilk günü hatırlıyordum. Babamın uzun seyahatlerinden biriydi, aylar sonra gelmişti ve bu defa yanında ipek kumaşlar, kürkler, mücevherler değil küçük bir oğlan duruyordu. Onun elini tutuyordu. Eli yüzü kir içindeydi. Saçları yamuk yumuk kesilmişti. Benden üç karış uzundu ama o kadar büyük değildi. Ahır işlerine bakacak, demişti babam. Evde yeterince uşak ve ahırdan sorumlu bir seyis vardı. Oğlanlar, aptal ağabeylerim bunu sorgulamamıştı bile. Onunla alay etmeye başlamışlardı. Küçük oğlanın gözlerinin babamın gözleriyle ne kadar aynı olduğunu bilmiyorlardı. Babamın odasına gidip her şeyi kurcalıyorlardı ama onun mektuplarını hiç okumuyorlardı. Ben hepsini okurdum.

Hayatım, bu amansız hastalık başa çıkılacak gibi değil. Bu sabah aralıksız kan kustum. Hekimler artık zamanımın kalmadığını söylüyor. Son isteğim oğlumuzu yanına alman. Onu yetiştirmen. Senin kadar iyi bir beyefendiye dönüştürmen. İyi bir evlilik yapması ve mutlu bir ailesinin olması. Sen buraya varana kadar ben son nefesimi vermiş olacağım. Keşke seni son bir kez görebilseydim.

CANAVARIN DA KALBİ VARMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin