♔︎ 20

43 3 3
                                    

"Anne! Gidiyorum."
"Dikkatli ol Han-na!"
Mutlulukla ve sırtındaki sepetle giden Leydi Akashi şehirine yolculuk yapacaktı..

~

Tahtından kalkıp pazarı gezen Bang Chan mutluydu, pazarın yanındaki handa kardeşini gördüğünde oraya baktı. Kardeşi en üst rütbeye çıkartılan Hyunjin ile gülerek resim çizmeye çalışıyordu. Sarı saçlı ve çilli genç, karşısındaki adama bakıp gülmüş ve fırçayla onun yüzüne mürekkep sürmüştü. Bu duruma şaşıran Hyunjin şakadan da olsa bile ona vurmuştu. Bang Chan bu durumu gördüğünde gülerek yanlarına yaklaştı, bu sırada Hyunjin'in sesi duyuluyordu.
"Hey! Bir üstüne nasıl böyle bir şakayı yapmaya cüret edersin Lee Felix?"
"Veliaht Prens ve sarayın yöneticisi olduğun için fazla mı sevindin sen bakayım? Seni cezalandırmamı ister misiniz Prens!"
"Ben hazırım."
"Bu çapkınlığınla kaç kız düşürdün kim bilir.."
"Sadece kızları değil, seni de düşürdüm."
Birsüre onların konuşmalarını dinleyen Bang Chan yalandan boğazını temizledi kendisini farketmeleri için.
"Sevgilinle baya iyi anlaşıyorsun Felix?"
"Ona resim yapmayı öğretiyorum."
"Ben resim yapmayı biliyorum, asıl o öğreniyor abi!"
"İşe bak, benim abime abi diyorsun."
"Kıskandın mı Felix?"
"Sadece seni kıskanıyorum Hyunjin"
Bang Chan onların yanından ayrılıp kurduğu şehri izledi. Eskisinden daha mutlu bir şehir kurmuştu, insanların herhangi bir gerginliği yoktu. Askerler dinlemeden masum insanların canını almazdı, aksine onu Bang Chan'a yönlendirirlerdi. Bang Chan'ı tüm şehir tanıyor ve seviyordu. Onun için hem tehlikeli hem de iyi anlamına gelen So-Yan deniyordu, bu ismi ona kendileri uydurmuşlardı. (Bu arada bu kelimeyi kendim uydurdum, araştırdım ama bununla ilgili bilgi bulamadığım için So-Yan ismi tamamen benim uydurmam.)

Şehiri izleyen Bang Chan, sarayın önünde iki kadının tartıştığını gördü. Bu iki kadından birisi diğerini yakalamaya çalışıyor ve ona bağırıyordu, diğeri ise sanki onu kışkırtmak istiyor gibiydi. Şehirde halkın yarısı bu iki ismi biliyordu, Kral da onları duymuştu.

Sonunda eteği mor ve üstü beyaz olan hanbok giymiş kadın, pembe hanbok giymiş kardeşini yakasından tutup yakalamış azarlıyordu. Kadının saçları anlatılamayacak bir görünüşte ve aynısı bulunmayacak derecede kahverengiydi. Bu eşsiz saçları olan kadın sinirlendiğinde korkunç gözükmek yerine tatlı gözüküyordu. Kaşlarını çatıyor, yanakları hafif şişiyordu. Yakaladığı diğer kadının saçları ise sarıydı, ona oldukça yakışan bu sarı renk güneşte parlıyordu.

Bang Chan yavaşça onların yanına adımladı ve önlerinde durdu.
"Hey! Sana birdaha bunu yapmamanı söylemiştim, ne kadar söylersem de dinlemiyorsun. Ablanı örnek al biraz."
"Üzgünüm abla ama senin kadar olgun değilim, çocuk ruhluyum ben."
"Çocuk ruhluysan gidip çocuk parkında oynaman gerekiyor Park."
Yanlarında ikisini izleyen bir gölge gören büyük kardeş suratını o tarafa döndü ve Kral ile karşılaştı.
Şaşıran abla hemen önünde eğildi ve mahcup bir ifadeye büründü.
"Bu tartışma ne içindi hanımlar?"
"Kardeşime yapmaması gereken birşeyi öğretmeye çalışıyordum. Ne yazık ki beni dinlemeyi sevmiyor"
"Huzurunuzda böyle birşey yaptığımız için üzgünüm Kralım"
"Sorun değil, bunları normal karşılıyorum. Tüm şehir sizden bahsediyor, abla kardeş olan sizin ününüz bana kadar ulaştı. Sizi tanımak isterim."
Kralın yumuşak tavrından şaşıran büyük kardeş başını kaldırarak kendisine gülen yüze baktı ve kendisini tanıttı.
"Ben Kim Jisoo Kralım,bu da kardeşim Park Chaeyoung. Ona kısaca Rosie derler."
"Anladım, sizi tanımakla şeref duydum."
Kralın arkasını dönüp saraya girmesiyle Jisoo kafasını kaldırdı ve eliyle kardeşinin koluna vurarak yüzünü ekşitti.
"Rezil olduk! Ne yapıyorsun?"
"Yakamdan tutup sokak ortasında beni azarlayan sendin."
"Tokamı ve karşı komşunun tarağını çalan da sendin Rosie!"
"Ne var Jimin'in tarağını çaldıysam ya! Benim ki kaybolmuştu.."
Üzülünce oldukça tatlı bir ifadeye bürünen bu surata Kim Jisoo dayanamayıp onu sırtından itekleyerek oradan uzaklaştırdı.

~

Leydi Han-na sonunda şehire varmıştı, büyük bir mutlulukla muhafızların yanına giderek onlara yapacağı işten bahsetti ve kapıyı açtılar.
Yavaş yavaş pazarı gezerken merakla etrafına bakındı.
"Sanki biryerden tanıdık geliyor?.."
Düşündüğü şeyi boşverip bir tüccara gitti ve sepetini de çıkartarak onunla konuşmaya başladı.
"Bu kadar paraya alır mısın?"
"Yetmez."
"Ancak bu kadarını verebilirim."
"Pekala, bu ilk ve son olsun küçük hanım!"
Mutlu olan Han-na, ağırlığı azalan sepetini de alıp gidecekken birisine çarptı ve tüm sepeti yere döküldü. Çarptığı kişinin sadece kıyafetini görüyordu, üstünde mor bir hanbok bulunuyordu bu kadının.
"Aman! Özür dilerim, yardım edeyim."
Yerdeki malları toplayan kadın sepetin içine yerleştirdi ve elini yere düşen kadına uzattı.
Kadının yüzüyle karşı karşıya kalan Han-na elini tutmadan ayağa kalktı ve ondan özür diledi.
"Asıl ben özür dilerim!"
Birbiriyle selamlaşan kadınlar zıt yönlere gittiler.

"Bugün başıma gelmeyen kalmıyor!"
"Birisine çarptığın için yine beni suçlamayacaksın değil mi abla?"
"Hayır, sadece Jimin'e tarağını geri ver ve iyi bir komşu ol!"

~

Sarayın dışında duran Bang Chan arkasında bir nefes hissetmesiyle arkasını döndü ve önünde beliren beden ile korkup geri çekildi.
"Neden benden korkuyorsun?"
"Her seferinde beklemediğim yerlerden çıktığın olabilir mi Seung!"
"Benim ismim Seung değil Kral, Se-ung-min. Tam söyle!"
"Kralla konuşurken çok rahatsın."
"Halkınla konuşurken çok iyi davranıyorsun Kral Bang Chan."
"Yine neden geldin bir anda manyak herif?"
"Aa, en yakın arkadaşımın bana manyak diye seslenmesi üzer beni."
"Nereden yakın oluyoruz pardon?"
"Ormanda karşına çıktığımdan beri temas halindeyiz?"
"Sen gerçekten delisin.."
"Öyle olduğumu söylerler dostum!"
Arkasından kırmızı bir elma çıkartan Seungmin çok gecikmeden ikincisini de çıkartıp önünde duran ve arkası dönük Bang Chan'a uzattı. Bir süre bekleyip gülümseyen Bang Chan elinden elmayı kaptı ve küçük bir ısırık aldı..
"Ben gidiyorum!"
"Bekle!"
Önünü Seungmin'e dönen Bang Chan'ın üzgün bir hali vardı.
"Hemen mi gideceksin?"
"Böyle bir surat yapınca tüm sertliğin gidiyor ve tatlı bir kediye dönüşüyorsun Chan! O kadar üzüldün mü?"
"Hiç yanımda kalmıyorsun, hem sürekli nereye kayboluyorsan.."
"Kendi evime kayboluyorum Chan, birgün sende gelmek ister misin?"
"N-Ne? Hey! Neden evine gelecekmişim, koskoca Kralım ben!"
Bang Chan gözlerini kaçırıyordu ağzındaki elma parçasıyla.
"Bal gibide istiyorsunuz sayın Kral."
Dediği şeyin ardından ortadan kaybolan genç, Chan'ın yüzünde küçük bir gülümseme bırakmıştı.

Bang Chan pazara çıktı ve heryeri gezen bir kadın gördü. Onu garip bulmuştu.
Yakınlaşıp yüzünü iyice inceledi ve şaşkın bir ifadeyle olduğu yerde dondu kaldı.

Bu sen misin?

"Leydi Han-na?"

Devam edecek...

(Yeni karakterler geldiii.
Karakterler hakkında yorumlarınız?

Kim Jisoo'yu koydum evt.
Bu arada Rosé ile Jimin'i shiplemiyorum aklıma başka idol getiremedim, sadece komşu oldukları için yüzlerini görüyorlar. Bangtanpink shiplemiyorum zaten arkadaslar o yüzden rahat olabilirsiniz lajekzhejzg )

Ve size önemli birşey söyleyeyim, bu kitabı yeni karakterleri tanıtarak da devam ettirebilirim ama biraz amacından çıkacağından korkuyorum. Burada ana karakter Felix, Hyunjin ve Bang Chan'dı çünkü.

Benim aklıma yatarsa ya da sizde isterseniz bu kitabın devamı olarak başka bir kitap yazıp yeni karakterlere (Rosie, Jisoo, Jimin vb.) de özel bölümler yazabilirim.
Yine bu konuda emin değilim o yüzden düşüneceğim.

Güncelleme; Jisoo hikayeyle ilgili olduğu için Han-na'yla anıları olacak, bunlar olurken Felix ve Hyunjin'i unutmayıp kitabı amacının dışına çıkarmayacağım. Final bölümüne yaklaşıyoruz okurlarım..<3 ;]

Yardımlarınız ve okunmalar aynı zamanda oy ve yorumlar için çok teşekkür ediyorumm!
Böyle devammm

Fighting!!!

~Kral'ın Kayıp Oğlu~ {Hyunlix- BxB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin