003

370 54 10
                                    


BEAUTIFUL SKY • LEE MINHO
𓄲Bölüm 3 ᵎᵎ

🍥🏩

Radyoterapi seansımdan çıkmış dinlenmek için Hemşire Eun'ın yardımı ile odama çıkacağım asansörü bekliyordum.

Derin bir nefes aldım. Günler geçmeye devam ettikçe sona yaklaştığımı hissedebiliyordum. Doktorum da her şeyin farkındaydı. Yine de hala bana umudumu kaybetmememi söylüyordu.

Keşke gerçeği olduğu gibi yüzüme söyleyebilseler. Daha az kırıcı olurdu.

Asansörün kapısının açılmasıyla kısa küt saçlarıyla tanıdığım ve dün yemekhanede sinirlerimi bozan kız görüş alanıma girmişti.

Hemşire Eun gülerek, "Haerin, buradaydın demek." diye mırıldandı ve beni de peşinden sürükleyerek asansöre bindi.

Haerin yavaşça beni süzdü ve gülmeye başladı. Asansörün kapıları açıldığında gülümsemiyordu. Bende mi sıkıntı vardı? Neden bu kız beni görünce gülmeye başlıyordu...

"Birkaç hastanın serumunu değiştireceğim, Minho'ya odasına kadar eşlik etmek ister misin?"

Hayır, istemez Hemşire Eun.

"Evet, isterim. Seve seve..."

Başımdan aşağı dökülen kaynar sular ile gözlerimi devirdim. Bu kızın hayata dönük bitmek bilmeyen enerjisi sinirlerimin bozulması için yeterli bir sebepti. Gülümsemekten başka yaptığı bir şey yoktu.

Hemşire Eun, bir kat sonrasında asansörden inmiş ve bizi baş başa bırakmıştı. Gergince birkaç adım köşeye çekildim. Benim uzaklaşmamla o birkaç adım bana yaklaşmıştı. Bu kızın hastanede çalışan bir gönüllü olmasından ziyade sapık olmasından endişeleniyordum.

"Görüşmeyeli ne yaptın Minho? Gerçi sadece on saat oldu. Kahvaltını yaptın mı?"

Gereksiz sorusu karşısında gözlerimi bir kez daha devirdim. "Beni odama bırakmana gerek yok, kendim gidebilirim."

Onu yanımda istemediğime dair bastıra bastıra söylediğim kelimelerin ardından bilin bakalım ne yaptı?

Güldü...

Başımı asansörün duvarlarına vurmak istiyordum. O... O çok fazla gülüyordu ve ben bir insanın bu denli mutlu olmasına hiç alışkın değildim.

Özellikle hayatının son bir senesini kanserle boğuşarak geçirmiş biri olarak mutlu olmaktan çok uzakta sayılırdım.

"Radyoterapiden çıktığın için sinirlerin gergin olmalı." Ellerini ceketinin cebine soktu. "Ama sorun değil. Ben seni yatıştırmanın yolunu biliyorum."

Normalde yedinci katta olan odama çıkıyorken bir anda yedinci kat düğmesine tekrar basarak iptal etti ve on ikinci kata, yani terasın olduğu kata bastı.

"Odama bırakacaktın sözde." diye mırıldandım sinirle.

Başını salladı, "Onu da yapacağım. Ama öncesinde biraz temiz hava alalım beraber."

Sinirle yutkundum. Peki bana sormuş muydu; hava almak ister misin diye.

Asansör hızla on ikinci kata vardığında açılan kapıyla koridora çıktık. Sonrasında terasa açılan geniş sensörlü kapıya doğru yürümeye başladık.

Bugün hava güzeldi. Güneşin bazen uğrayıp bazen uğramadığından bahsetmiştim. Odamın penceresi binalarla çevrili olduğu için güneş ışığı nadiren içeri giriyordu fakat bugün normalin aksine güneş tam tepede güzelce ışıldıyordu. Hava da yeterince sıcaktı.

Birlikte terastaki banklardan birine oturduk. Onun yanında mızıkçı bir çocuk gibi durduğumun farkındaydım. Ama elimde olan bir şey değildi. Gerçekten de hiç alışık olmadığım kadar enerjik biriydi. Enerjisi istemsizce beni sinirlendiriyordu. Ben birkaç hafta içerisinde ölecekken onun hayata bu kadar bağlı kalması birazcık haksızlıktı.

Uzun bir süre sessizce etraftaki binaları izleyip caddeden yükselen korna seslerini dinledik. Bizim alabileceğimiz temiz bir havamız bile yoktu. Her şeye rağmen güneş çok güzel ısıtıyordu, gökyüzü de güzeldi.

"Senden bir isteğim var Minho."

Yanımda oturduğunu bir anlığına olsun unuttuğum kıza döndüm. Sessizce etrafı izliyordu.

"Doğum günümde bana mavi bir bere alır mısın?"

Duraksadım.

Değişik bir istekti.

Ayrıca hatırladığım kadarıyla doğum günü iki hafta sonraydı. O zamana kadar ölebilirdim de.

"Neden mavi bir bere istersin ki..." diye mırıldandım.

Hafifçe tebessüm ederek bana döndü, "Çünkü seninkini beğendim. Ama siyah çok iç karartıcı, mavi daha güzel. Hem birlikte takarız."

"Öyleyse gidip kendin alabilirsin." Yavaşça ayağa kalktım ve terasın çıkışına doğru ilerledim. O da bir şey demeden sessizce arkamdan gelmeye başlamıştı. Bir kuyruk gibi peşimde dolanıp duruyordu.

Kim Haerin neyin nesiydi henüz bilmiyordum.

Fakat daha dün tanışmamıza rağmen benimle bu kadar samimi olması normal değildi. Tuhaf biriydi... Onu anlamakta zorlanıyordum.

Asansöre bindik. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Önce yedinci kata indik sonra odamın kapısının önünde duraksadık.

"Yedi yüz on bir." diye mırıldandı kendi kendine. Kaldığım odanın numarasıydı bu.

Gözlerini, benim ona karşı sert tuttuğum bakışlarıma sabitledi. Dudaklarının kenarları genişçe kıvrıldı. İkide bir yaptığı gibi gözünün önüne düşen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı ve, "Anlaşılan bu odaya sık sık geleceğim." dedi.

Kaşlarımı çattım.

Bu kız gerçekten de sapık olabilir miydi?

Başka bir şey demeden tekrar asansöre bindi. Arkasından şaşkınca bakakalmıştım. Akşamları serumlarımı değiştirmeye gelen hemşireler olmasaydı kesinlikle kapımı kilitler ve bir daha açmazdım.

𓄲Bölüm Sonu ᵎᵎ

beautiful sky :: lee minho ✅Where stories live. Discover now