004

369 55 15
                                    


BEAUTIFUL SKY • LEE MINHO
𓄲Bölüm 4 ᵎᵎ

🎆🪄

Babam telefonunu bana uzatarak, "İki gündür bu halde. Ekranı mı bozuldu acaba?" dedi.

Olduğum yerden doğruldum ve telefonu aldım. Ekran parlaklığı düşmüştü. Tek yapması gereken üst paneli kaydırıp parlaklığı arttırmaktı. Ama kendisi epey yaş aldığı için yeni teknolojiden bihaberdi. Zaten tuşlu telefonu bırakıp akıllı telefon almasını da ben istemiştim. Bir türlü alışamamıştı.

Düzeltip babama geri uzattığımda dünyanın en zor şeyini başarmışım gibi bana bakmıştı.

Öte yandan annem evden getirdiği beslenme kaplarını önüme diziyordu. Bir yandan da, "Hastanedeki yemeklerden sıkılmışsındır. Birkaç gündür hiçbir şey getiremedim sana. Dükkanda işler yoğundu. Ama en sevdiğinden getirdim, tteokbokki." demişti.

Annem ve babamın beraber işlettikleri küçük bir ev yemekleri lokantası vardı. Küçük dediğime bakmayın, oldukça popüler bir yerdi. İşler de fazlasıyla iyi gidiyordu.

Enfes kokular burnuma geldikçe iştahım kabarmıştı. Hızla dünyanın en güzel şeyini yemeye başladım. Sanki üç aydır burada aç bırakılmışçasına homurdanarak yemeğimi yerken odamın kapısı 'pat' diye açılmıştı.

Tanıdık bir çift göz önce beni, ardından ailemi süzdü.

Annem merakla kapının önünde dikilen kıza bakmaya başlayıp, "Siz kimdiniz?" diye sordu.

Haerin, ailem olduğunu anlamış olacak ki gülümseyerek içeri girdi. "Minho'nun arkadaşıyım."

Babam bunun üzerine bana imalı bir bakış atmıştı. Tanrım, bu kız...

Annem de Haerin'e karşı gülümseyerek, "Aç mısın? Minho'ya bir şeyler getirmiştim. Sen de ye." dedi.

Ansızın gözlerindeki bakış değişen Haerin, önümdeki beslenme kaplarına bakarak başını olumlu anlamda salladı. Annemin kanı kaynamıştı bu kıza karşı. Bir tek benim kaynamıyordu galiba... Her dakika gülmesi sinir bozucuydu.

Elimde tuttuğum tteokbokki dolu kabı hızla çekti ve Haerin'e uzattı. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi bakakalmıştım. O tteokbokkiyi nasıl olur da elimden alabilirdi!? Almayı geçtim nasıl olur da alıp Haerin'e verebilirdi?

Ben onun oğluydum!

Haerin hiç bozuntuya vermeden uzatılan tteokbokkiyi aldı ve gözlerimin önünde yemeye başladı. Gözleri kocaman açılmış, anneme dönüp "İnanılmaz lezzetli. Ellerinize sağlık." demişti.

Annemin en sevdiği şeylerden biri de yemeklerine gelen güzel övgülerdi. Bu yüzden tatmin olmuş bir şekilde gülümseyerek, "Afiyet olsun. Bol bol ye." demişti.

O sırada ellerimden kayıp giden tteokbokkimin arkasından bakakalmıştım.

Annem ve Haerin yemekler hakkında derin bir sohbete dalmışken babam da telefonuyla uğraşıyordu. Sanki beni değil de ne olduğu belirsiz bu kızı ziyaret etmeye gelmişlerdi.

Saatlerce sohbet ettikten sonra annemler artık kalkalım deyip gitmişlerdi. Çıkmadan önce de Haerin'i bana iyi bakması için tembihlemişlerdi. Ben kızdan kurtulmaya çalıştıkça bu kız bana daha fazla yapışıyordu.

"Annen gerçekten iyi bir aşçı." dedi heyecanla. "Aynı zamanda çok iyi bir insan. Çok şanslısın."

Ne şans ama... Mükemmel bir aileye sahiptim fakat yirmi yaşında ölecektim.

Gözlerimi devirip, "İlgilenecek başka hastaların yok mu senin? Gidip onlarla ilgilensene." dedim.

Gülerek, "Hemşire Eun kimle ilgilenmemi istiyorsa onla ilgileniyorum." dedi.

"Ben benimle ilgilenmeni istemiyorum ama."

Yatağıma biraz daha sindim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Zaten tüm tteokbokkimi yemişti. Üzerine bir de şirin gözükmeye çalışarak ailemi övüyordu.

"İstesen de istemesen de seninle ilgileneceğim Minho." dedi umursamaz bir biçimde. "İlaç saatin yaklaşıyor. Hemşire Eun'a haber vereceğim."

Alayla, "Hala ilaç saatinden bahsediyorsunuz... İlaçların hiçbir etkisi yok." dedim.

Omuzlarını silkti. "Sen öyle san." Ardından yavaşça odadan çıktı.

Onu gerçekten anlamıyordum. Neden benimle yakın olmaya çalışıyordu? Elde tutulur hiçbir sebebi yoktu. Şurada ölmeme sayılı birkaç günüm kalmışken ne diye yanımda oluyordu? Ayrıca bir hastane gönüllüsüne göre fazla samimi davranıyordu.

Ailemle yakın olmaya çalışacak kadar samimiydi...

Elinde ilaçlarla giren Hemşire Eun'a soğuk bir bakış attım. Onun yüzünden bu kız peşimde dolanıp duruyordu. Eğer benimle ilgilenme işini Haerin'e devrettiyse neden hemşireydi? Benden sorumlu olan asıl kişi oydu.

Hemşire Eun ile odada yalnız kaldığımızda gülerek, "Haerin sence de çok tatlı kız değil mi?" dedi. Bir yandan da iğneyi hazırlıyordu.

Başımı hayır dercesine salladım.

Şaşkınca, "Niye?" diye sordu.

"Fazla mutlu." dedim kısaca. "Sürekli gülmesi ve benimle gereğinden fazla samimi olması rahatsız edici."

"Hastaneye yeni geldiği için fazla hevesli." dedi gülümsemeye devam ederken. "Bence çok iyi niyetli bir kız."

İğneyi yavaşça açtığı damar yoluna batırdı. Tenimde hissettiğim keskin acıyla yüzüm buruşmuştu. Her gün sabah akşam demeden bunu yaşamaktan da bıkmıştım. Sadece pes edip ölmeme izin verseler olmuyor muydu...

"Neden hastanede çalışmak için gönüllü olur ki bir insan? Okuyacak okulu falan yok mu?" İğneyi batırdığı yere pamuğu bastırırken sormuştum bunları.

Hemşire Eun şaşırarak bana bakmaya başladı. "Çalışmak mı?" Güldü. "Haerin burada çalışmıyor ki."

Kaşlarımı çattım. "O zaman neden benimle ilgilenmesi için ondan yardım istiyorsun?"

"Çünkü hastaneye alışması lazım. İnsanlarla kaynaşması gerek."

Çok saçmaydı. Burada çalışmayan birini ne diye alıştırmaya çalışırlardı ki?

Eşyalarını toparlayıp yanımdan kalktı Hemşire Eun. Odamdan çıkmadan önce durup, "Haerin'le iyi anlaşmaya çalış. O fazlasıyla saf ve temiz kalpli." dedi.

𓄲Bölüm Sonu ᵎᵎ

Vote ve yorum atmayı unutmayın! Öpüldünüz 🫶🏻

beautiful sky :: lee minho ✅Où les histoires vivent. Découvrez maintenant