5- KOLYE

98 75 87
                                    

İyi akşamlar arkadaşlar nasılsınız?

Umarım herşey yolundadır.

Medyada Arman'ın kolyesi...

Hepinize keyifli okumalar diliyorum 🌸💃

Birden gözlerimi açtım. Sanki onlarca kilometre koşmuş gibi nefes nefese kalmıştım. Yatakta hafif doğrularak gözlerimi kapattım. Sakinleşmek adına derin derin nefesler almaya başladım.

Sol elim yavaşça boynumdaki kolyeye gitti. "1 2 3 nefes al..." Damlalar yavaşça kapalı gözlerimden düşerken nefesimi düzene sokmak adına saymaya devam ettim. "1 2 3 nefes ver..."

Kapalı olan gözlerimde gördüğüm kâbus canlandı. Sanki ateşin içerisindekiler onlar değil de bendim. Bendim alev alev yanan. O kadar gerçek gibiydi ki istemsiz bir şekilde boynumda bulunan kolyeyi daha da çok sıkmaya başladım.

Gözlerimi açtım. Yatağın yanındaki komidinin üzerinde bulunan saate baktığımda 6'ya geldiğini gördüm. Hava hafif aydınlanmıştı.

Alevler sanki beni içerisine almış bir şekilde etrafımı sarmıştı. Rüzgâr ve benim o geceki çığlıklarım daha dün gibi kulaklarımda çınlıyordu. Bizi kollarımızdan tutup sürüklemeleri ve en son evin alevler içerisinde kaybolmuş hali gözlerimin önünden gitmiyordu.
Derin bir nefes verdim. Gözlerim boynunda sıkıca tuttuğum kolyeye kaydı.
Öyle sıkı tutuyordum ki elim uyuşmaya başlamıştı.
Bu kolye ailemden kalan son şeydi. Rüzgârla beni birbirimize bağlayan şeylerden biriydi.

Annemle babamın bizim için son yılbaşı hediyesiydi. O geceyi, onlardan aldığımız son hediye olduğunu, birlikte vakit geçirdiğimiz son zamanlar olduğunu bilmeden geçirmiştik. O gece ikimize de aynı kolyeyi almışlardı. İçersinde Apollon'un simgesi olan güneşin bulunduğu bir kolyeydi. Güneş; ışığın sıcaklığın bir sembolüydü.
"İkiniz de bir güneş gibi doğdunuz benim hayatıma, siz benim gün ışığımsınız." derdi hep annem.

Cama vuran tıkırtılarla kafamı o tarafa çevirdiğimde yağmur yağdığını görmüştüm. Yataktan kalkarak beyaz çerçeveli pencereme yaklaştım ve camı açtım. Birden başlamıştı ve çok hızlı yağıyordu. Birden aklıma gelen fikirle pencereyi kapatarak sol tarafta bulunan dolaba doğru yöneldim. Üzerimde bulunan kıyafetleri çıkartarak dolaptan aldığım siyah beyaz eşofman takımını üzerime geçirdim. Yatağa yönelerek dağınıklığı toparladım. Telefonumu elime almıştım ki tekrar bıraktım.
Biraz kendimle başbaşa kalmam lazımdı. Odadan çıkıp merdivenleri hızlı bir şekilde indim. Vestiyerde bulunan kahverengi beremi ve siyah montumu da giyerek kapıya yöneldim. Ayakkabılarımı da giyince her şey tamamdı. Anahtarlarımı da almıştım. Kapıyı kapatarak merdivenlere yöneldim. İkinci katta oturuyorduk bu yüzden pek asansör kullanmazdım. Hızlı bir şekilde indiğim merdivenlerin sonunda sokağa çıkmıştım. Başımı gökyüzüne çevirdiğimde yağan yağmur gözlerimi açık tutmama engel oluyordu. Öyle güzel yağıyordu ki...
Ondan başka hiçbir şeyi düşünmemi istemez gibiydi.

Bere takma kararımdan vazgeçerek elimi başıma atarak ve beremi çıkarttım ve koşmaya başladım. Sakin ve tempolu bir şekilde koşuyordum. Ben ne kadar sakinsem yağmur da bir o kadar hızlı ve hırçındı.

Yer yer hızlı yer yer de yavaş olan bir saatlik koşunun ardından sırılsıklam bir şekilde eve gelmiştim. Önce elimi kapının yanında bulunan posta kutusuna koyup derin nefesler alarak nefesimi düzene soktum. Daha sonra kapıyı açarak içeriye girdim. Üzerimden damlayan sularla sonra ilgilenecektim.

Kabuk Yarası Where stories live. Discover now