ASKER 1

1.4K 102 15
                                    

"Ne çetin cevizmiş şu aşk
Kırk güz daha kırılırım içinde
Yeşilken bir de"

***

"Geçmiş veya gelecek yoktur, sonsuz bir şimdi vardır."der Cowley. Şimdinin, ölene kadar sürecek ebediliğinde; kendimize edindiğimiz veya da aslında edinemediğimiz bir yerin öneminden bahseder. Geçmişi değiştiremezsin, çünkü geçmiştir. Geleceği ise, şimdiyi idrak edersen değiştirebilirsin. Şimdinin kıymetinin farkında olmak, ömrünün sonuna kadar edineceğin yeri ve yerleri belirler. Bugün vereceğin karar, seni yarın yok eder. Ya da tersi. Bugün vereceğin karar, seni yücelterek var eder. O yüzden şimdi, insanın hayatındaki en önemli karardır.

Onun da öyleydi.

"Neren acıyor?"diye sordu keçi sakallı doktor, akıcı İspanyolcasıyla. Ama aslında, iyi kamufle olmuş bir ordu personeliydi o da.

"Kimsenin göremeyeceği bir yer."diye mırıldandı, kendi dilinde. Doktor etrafa kaçamak bir bakış atıp ona döndü tekrardan. "Yani?"diye sordu sabırla ve temkinle. Dudaklarını yalayıp bedenini dinledi genç adam sessizce. Ama aslında bir yerinin acıdığını hissetmiyordu.

"Dikkat çekeceğiz."diye konuştu doktor, artık bozulmuş Türkçesiyle etrafta öylesine göz gezdiriyormuş gibi yaparaktan. Trafik kazası geçirip vatandaş tarafından acile getirilen bu ordu personeli, oldukça önemli biri olmalıydı. Aksi takdirde, üstlerinden ve Türkiye'den bile telefon alarak onunla ilgilenmesi söylenmezdi herhalde. Fakat doktor anlayamıyordu, bu yıkık dökük genç adam üstündeki başındaki onca yaraya rağmen, neden hiç acı belirtisi göstermiyordu?

"Bir şeyim yok."dedi motorsikletine ne olduğunu düşünerek. İspanya polisiyle uğraşmaktan nefret ediyordu. Fazla.. Israrcılardı? Evet, doğru kelime buydu. Şimdi, kendisi hakkında suçlu bulamayacakları bir şey olsa bile, işin peşini en az bir ay bırakmazlardı. Adamlar bir yapışınca, bırakmaları için ellerini kesmek gerekiyordu. Mecazen, diye düşündü gözüne kaçmış bir şeyi çıkarmak için ovalarken.

"Rütben ne?"diye sordu doktor bu kez Fransızca. Hastane polisinin karşıdan gelmekte olduğunu görmüştü ve kendisi de yüz de yüz İspanyol kimliğine sahip olduğundan, yanlışlıkla ifşa olmak istemiyordu.

Fransızca konuşmak iyiydi. Liseyi Fransa'da okuduğu yazıyordu özgeçmişinde. Kimse bundan şüphe duymazdı. Avrupa, sadece Türklerin adını duyduğunda bataklıktan kafasını çıkartan bir timsahtı.

"Doktor Salazar?"diye seslendi esmer olan polis, kendisi daha gençten cevap alamadan.

Genç adam, doktorun baktığı ve sesin geldiği tarafa çevirdi başını boyunluğun izin verdiği kadarıyla. Sırasıyla göz göze geldi biri esmer, diğeri kumral olan iki orta yaşlı İspanyol polisiyle. Hay aksi, diye düşündü. İspanyol kimliği yanında mıydı ki?

Bir saat kadar sonra -bir MR, birkaç kan örneği ve oldukça derin sıyrıkları tedavi edildikten sonra- ilgisiz görünmeye çalışarak baktı doktor, acil kapısından geldiği gibi baygın değil, elini kolunu sallaya sallaya çıkan Yüzbaşı'ya.

Onun adını duymuştu. Hem de o kadar çok duymuştu ki, onu kafasında bir efsane statüsüne koymuş, gözüyle göreceğini hiç düşünmemişti. Bu yüzden de adını ve rütbesini söylediğinde, bir ordu personeline yakışmayacak kadar uzun süre şaşkınlıkla şekillenmişti yüzü.

Saçları, kaşları ve kirpikleri; aynı insanların anlattığı gibiydi. Yoktu. Kemoterapiden dökülmüştü. Zayıflamış sırtından çekti gözlerini doktor. Umarım, dedi içinden. Bundan sonra bari mutlu olursun.

ŞAFAK AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin