ŞAFAK 7/2

6.8K 304 115
                                    

<Kahraman Deniz-Suç mahalli/Murat Dalkılıç-Leyla>

***

Evet, belki daha öncesinde çok katıydım. Bu konu dahilinde bile. Ama, babam için söz verdiğim o gün; babamın benimle gurur duyacağı şeyler yapma sözüm beni cezbetti. Kararlılaştım. Sonrasında babam için bir şeyler yapma amacımın önüne geçti. Burada yaşadıkça, o kenetlenmeyi, aşkı gördüm. Bu, babam içinden fazla bir şey haline geldi. Bu, benim amacım haline geldi.

İlk başta, buraya ilk geldiğim günler, Nil bana anlatırken abartarak övüyor sanmıştım. Kendisi burada büyüdüğü için çok mükemmel görüyor olmalı, diye düşünmüştüm. Lakin böyle değildi. Herkes bir amaca hizmet ediyordu ve bu amaç öylesine bir şey değildi. Çok üstündü, uğruna ölüme gidilebilirdi. Ben hiç hayattaki amacımı böyle düşünmemiştim. Hayal kuramazdım pek, ama geleceğe baktığımda gördüğüm şey kesinlikle bu değildi.

İlk önce bu şehirden kurtulacaktım mesela. İyi anılarım pek azdı. Ama iyi anı biriktirmek gibi bir derdim yoktu. Ben kişiliğimi değiştirip şen şakrak, espri kabiliyetine sahip birine dönüşmediğim sürece. Şehir değiştirirsem tanımadığım veya beni tanımayan, çocukluğuma şahit olmamış insanlarla, yine yalnız başıma mutlu olabilirdim. Belki Selin de olurdu ama o ailesinden kopmak istemezdi ki.

Üniversitede evden ayrılır, başka bir şehirde okurdum. Sonra başka bir şehirde mesleğime başlardım. Evlenmezdim. Ya da bana katlanabilecek biri olursa evlenirdim. Bu tabi o zamanın düşüncesiydi ve dünün. Bugün fikrim tam tersiydi. Asla ve kât-â kimseyle evlenemezdim. Deliydim ben. Kimseye zarar vermek istemiyordum. Delilik bir zayıflık mıydı? Eğer öyleyse, kimse deliliğimi görsün de istemiyordum.

Ya da en iyi ihtimalle o zamana varamadan ölürüm, diye düşünmüştüm sonrasında. Yani, tüm bunların yaşanacağı boş ve uzun bir hayattansa ölmeyi tercih ederdim. Amaçsız, boş ve anlamsız. Ölmek daha evlaydı.

Şimdi bir amacım olmuştu. Babamla başlamıştı ama o kadar güzel bir amaçtı ki, bir bakmıştım benim olmuştu. Şimdi dört elle sarılıyordum amacıma. Özellikle şu sınav mevzuları için daha sıkı çalışmaydım. Bir Şafak olarak, düzeltiyorum karargâhtaki tek öğrenci Şafak olarak başarılı olmalıydım. Aras Üsteğmen'in öğrencisiydim, Aras Üsteğmen dönem birincisi olduğuna göre ben de olmalıydım. Bu benim hakkım ve görevimdi.

Binbaşı'nın odasının olduğu koridora geldiğimde gelen birden fazla ayak sesine kulak verdim. Kaşlarımı çatarak kafamı geriye doğru çevirdim ve gelenlere baktım.

En az on kişinin olduğu kızlı ve erkekli ikinci sınıf grubuydu. Önde bir kız vardı. Kıvırcık saçları eski telefonların kablosu gibiydi. Sakız çiğniyordu, suratında gevşek bir ifade vardı. Metal küpeleri ve kaşının birinin altında iki tane pearcingi vardı. Esmer ve güzeldi. Mavi eğitim tulumu güzel vücudunu sarmıştı, hoş görünüyordu.

Arkasında beş tane oğlan vardı. Onların arkasında da birkaç kişi vardı ama oğlanların boyu o kadar uzundu ki, diğerleri  görünmüyorlardı. Oğlanlardan üçü esmer, biri kumral, diğeri saçları beyaza boyanmış sarışındı. Kaşlarımı çatmayı kesip yukarı doğru kaldırdım. Bu değişik tipler neden disipline edilmiyordu? Burası bir askeri ordu değil miydi?

Evet, askeri orduydu. Ama gizli bir askeri ordu. Herkes sinek kaydı tıraşla, tek tip sınıflandırmalarla dolaşsa burada bir haltın döndüğünü tabi ki anlardı insanlar. Herkes nasılsa öyle kalmalıydı demek ki.

Kafamı önüme çevirdim. Binbaşı bana bu burnu bir karış havada ikinci sınıf veletlerinin yanında ne söyleyecekti? Şarkı mevzusuysa o iş baya yaştı. Çünkü kalabalık Selin olmayınca çekilir değildi. Artı şimdi Aras Üsteğmen'den ve onun nefret saçan gözlerinden alabildiğine kadar kaçmak varken neden onun muhtemelen olacağı bir dört duvar arasına, sırf bir organizasyon için girseydim ki? Bunu bana hiçbir kuvvet yaptıramazdı.

ŞAFAK AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin