5

88 12 20
                                    

Soobin için oldukça tuhaf bir gündü. Yeonjun için daha doğrusu. Nedensizce sevgilisi sabahtan beri yorgun görünüyordu. Kahvaltı hazırlarlarken bir bardağı elinden düşürmüş, ve halıya takılıp dümdüz yere kapaklanmıştı. Şimdiyse göğsünde melek gibi uyuyordu. Salondaki koltukta uzanmıştı Soobin, sevgilisi üstünde. Ara sıra yumuşacık kuzguni saçlarını okşuyor, parmağını dokundurmadan yüzünde gezdiriyor ve dudaklarına ufak kelebek öpücükleri bırakıyordu. Bu hali onu oldukça endişelendiriyordu, ne olmuştu ki birden bire? Dün de aurasında bir gariplik vardı aslında. Hafiften gergin gibiydi. Belki gerginliği yüzünden rahat uyuyamamıştı. Bilemiyordu, ama Yeonjun hep iyi olsun istiyordu. Her zaman mutlu ve enerjik olsun.

Soobin bunları düşünedursun, Yeonjun kıpırdanmaya başlamıştı. Biraz sonra uyanıp doğruldu, etrafına bakındı nerde olduğunu anlamaya çalışarak. En sonunda gözleri Soobin'inkilerle kesişince gülümsedi. Uzanıp yanağına bir öpücük bıraktı ve kalktı. "Su içip geliyorum." Bu cümleleri sarf ederek gözden kaybolmuştu. Soobin yattığı yerde vücudunu esnetti ve oturur pozisyona geçti. Yatakta uzanmak ikisi için de daha iyi olurdu. Birkaç saniye sonra Yeonjun içeri girdi.

Yeonjun'un ifadesiz yüzünü bir anda panik kaplamıştı. Başını kendisine çevirip bir cümle sarf etmeye çalışmıştı hemen sonra. "Soobi-" Fakat o daha cümlesini bitiremeden Yeonjun'un kollarını ve bacaklarını parlak siyah, dikenli halatlar sarmaya başlamıştı. Yere düşerek debelenmeye başlamasıyla odanın ortasında beş kişinin belirmesi arasında belki 3, belki de 1 saniye bile yoktu. Hepsinin üzerinde siyah uzun cüppeler vardı. İkisi gözleri korkuyla büyümüş Yeonjun'u yerden kaldırırken bir tanesi elini sevgilisinin dudaklarının üzerinde gezdirip ağzının da tıpkı kollarındakiler gibi bir iple sıkı sıkı sarılmasını sağlamıştı.

Salondaki öbür iki yabancı koluna girerken Soobin olayları kavramaya çalışıyordu. Yeonjun bu kez ona doğru çırpınıyor ve anlaşılmaz bir sesle yabancılara bağırıyordu. En sonunda içerideki yabancılarfan biri konuşmuştu. "Kes sesini Choi Yeonjun." Elini tek şıklatmasıyla Yeonjun'un gözleri kafatasına doğru kaydı ve bedeni gevşedi. Soobin korkuyla ona doğru atıldıysa da kolunu kavrayan eller buna engel oluyordu. Kafasını kendisini tutanlardan birine çevirdiğinde yüzündeki dümdüz gümüş maskeyle karşılaşmıştı. "Kimsiniz siz!? Bizi rahat bırakın!" Maskeli kişi sadece başını sallamakla yetinmişti. "Buna biz değil ana konsey karar verecek Choi Soobin. Onların huzuruna çıkana dek sussan ve bir harekette bulunmasan iyi olur." Soobin denildiği gibi sustu. Eğer daha çok konuşursa Yeonjun'a bir zarar gelmesinden çekiniyordu. Başını kaldırdığında ise artık oturma odalarında olmadığını fark etmişti.

Gözlerini panikle etrafında gezdirirken bir kilisede olduklarını fark etti. İçerisi siyah ve gümüşle süslenmişti, yüksek camlar yine siyah perdelerle kapatılmıştı, gümüş mihrapta kapalı bir incil duruyordu. Koyu meşeden yapılmış sıralar uzadıkça uzuyordu koridor boyunca, başlarının üstündeki dev avizede yanan mumar vardı. Ne zaman ve nasıl buraya gelmişlerdi ki? Bu kişiler kimdi? Yeonjun'dan ne istiyorlardı? Kafasında daha pek çok soru varken kollarından tutulan baygın Yeonjun yine debelenmeye başladı. Onu tutan kişiler ensesine bir darbe indirip onu yere düşürdüklerinde Soobin refleks olarak öne atıldı. Kendisini tutan kollardan kurtulup tam mihrabın önünde duran Yeonjun'a koşmaya başlamıştı ki, aniden donakaldı. Olduğu yere çakılmıştı adeta. "Ben sana bir harekette bulunma demedim mi? Siz insanlar neden bu kadar aptalsınız?" Soobin yanında duran kişiye çevirdi öfkeli  gözlerini, başını da kıpırdatamıyordu.

"Biraz eğlensek mi?" Yanındaki bedenin elinde aniden beliren bıçakla öfkesi yerini korkuya bırakmıştı. Gerçekten, neler dönüyordu şuan? Bir anda yerdeki Yeonjun adeta çığlık atmaya başlamıştı. Maskeli kişi ona dönüp kahkaha attıktan sonra bir anda bıçağı boynuna bastırdı. "Rosaria, kes şunu." Yeonjun'u yerde tutanlardan biri kendisine bıçak tutan kişiye seslenince kilisede yüksek bir kahkaha yankılanmıştı. "Hadi ama, yerde yatıp acı içinde olanları izlemesi çok komik. Ne o? Sevgilini kurtaramıyor olmak dokundu mu?" Yeonjun hâlâ debelenirken boğazındaki bıçağın derisini kesmeye başladığını hissetti. Bağırmak istiyordu fakat gözlerini kıpırdatmak haricinde bir harekette bulunamıyordu, konuşmak dahil.

O sırada tuhaf olarak kategorize edilebilecek başka bir olay oldu. Yeonjun'un gözleri yavaş yavaş beyazlaşmaya ve parlamaya başladı. En sonunda sadece beyaz ışık huzmelerine dönüştüğü zaman boğazındaki bıçak ve bıçağı tutan Rosaria bir anda kendisinden uzağa savrulmuştu, aynı zamanda vücudunun kontrolü tekrar kendisine geçmişti. Yeonjun'un kollarını sarap ipler de yavaşça kaybolmaya başlamıştı. "Tamam, bu kadar oyun yeter." Ve bununla beraber Yeonjun'un kafasına indirilen darbe ve yere serilişi. Soobin bir kez daha ona koşmaya çalışsa da aniden kapanan bilinci ve kararan dünyası buna engel olmuştu.

.

.

.

.

.

AY NOLUYO NOLUYO

AY NOLUYO NOLUYO

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ice breaker 'yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin