5- "Bazı Pazarlıklar"

1K 208 117
                                    

Darbe pek de sert inmediğinden Harun'un toparlanması uzun sürmedi. Rüstem'in yardımıyla koltuğa oturup karşısındaki kadına baktı. 1.70 metreden biraz uzun olmalıydı. Dimdik duran güçlü ve gururlu bir fiziği vardı. Ailesel benzerlik ilk bakışta anlaşılıyordu. Babasının gözlerini, karakteristik yüzünü almıştı. Ağabeyi ve babası gibi sarışın olmasa da tavırları ve ifadesi iki adamı da yakından andırıyordu. Harun'un ellerinin karıncalanmasına neden olacak bir benzerlikti.

Safir, Harun'a bakmadan masanın etrafında dolanıp Farzin'e sırtını dönecek şekilde yuvarlak masanın diğer tarafına geçti. Farzin hariç herkes görüş alanındaydı. Bacak bacak üzerine atıp "Evet." dedi. "Seni dinliyoruz. Can kulağıyla."

"Aga'yı benim öldürdüğümü düşündüğünüzü biliyorum."

"Aga'yı senin öldürttüğünü biliyoruz, Çakırbey. İstersen o kısmı geçelim."

Harun ciddi bakışlarını kadına dikti. "Aga'nın emrini ben vermedim."

"O halde" Rıza'nın tok sesi hepsinin bakışlarını adamın üzerinde topladı, "kimin verdiğini biliyorsun."

Harun başını eğerek kabullendi ve dudaklarından tek bir kelime döküldü. "Baron."

"Saçma!" Çetin, ayağa kalkıp avına atılmaya hazır bir aslan gibi gerildi. "Baron yirmi yıldan fazladır alemde. Biz daha fazla. Bugüne kadar ne biz ona sıktık ne de o bize sıktı. Herkes, bunu aklında tut çocuk, herkes kendi mahallesinde kaldı."

"Şimdi Baron neden bize savaş açsın?" diyerek Rıza da Çetin'e katıldı.

"Çünkü artık oyundaki tek oyuncu olmak istiyor."

"Neden?" Yavuz Selim ikna olmaktan çok uzaktı. "Bunca yıldan sonra neden birdenbire Aga'yı indirmeye karar verdi?"

Harun'un gözlerinde eğlenir, ince bir ifade belirdi. "Daha fazla güç, daha fazla para, bunların ikisi de yeterince iyi sebepler."

Yavuz Selim, kendisi de benzer bir motivasyonda olduğu için inkar etmedi. Yine de yerine oturmayan bir şeyler vardı ki aklından geçeni dillendiremeden o soruyu Safir sordu. "Peki sen bu işin neresindesin?"

"Nasıl yani?"

Safir, Harun'a bakıp eliyle masayı işaret etti. "Otursana." Adam temkinli adımlarla masaya ilerlediğinde Safir elini Kenan'a uzattı ve adam Safir'in avucuna silindir şeklinde deri bir muhafaza bıraktı. Safir kutunun kapağını açıp kutuyu salladı. "Barbut bilir misin?"

Yavuz Selim kafasını iki yana salladı. Bir kumarbaz her zaman kumarbazdır. Safir içinde zarların olduğu kutuyu Harun'un önüne itti. "At hadi."

"Pokerde daha iyiyim."

Safir yumuşak bir şekilde gülümsedi. "Siz ağır abilerin tamamı pokerde daha iyidir, zaten. Ama sorun da orada."

"Nasıl?"

"Poker, olasılık hesabı yapabildiğin, kart saydığın, şanstan başka ve aslına bakarsan çok daha önemli değişkenlere bağlı bir oyun." Kutuyu salladı. "Ama barbut öyle değil. Bu kutunun içindeki bu zarlar, senden tamamen bağımsız Harun. Ya kazanırsın ya kaybedersin. Çok zeki olman gereksiz, istatistik hesabı yapman faydasız. Kimin battığına kimin çıktığına zarlar karar verir." Bir kez daha çalkalayıp köşesiz zarları masanın üzerine attı. Bir zarın yüzeyinde beş diğerinin üzerinde iki noktacık vardı. "Yedi! Bu oyun saf kumardır. Ve sadece şanslı olan kazanır." Zarları masadan alıp kutusunun içine yeniden koyup kutuyu Kenan'a uzattı. "Gördüğün gibi Harun. Ben çok şanslı bir kadınım. Bu abiler." derken eliyle odadaki adamları işaret etti. "Hepsi çok iyi poker oyuncusudur. Yüzündeki en ufak kıpırtıdan blöf mü yapıyorsun, elinde iyi kağıt mı var, hemen anlarlar. Ben o kadar da iyi bir poker oyuncusu değilim. Ben barbut atarım. Ya kazanırım ya kaybederim."

CASINOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin