keyifli okumalar.
Ara sokaklarda bulunan gizli saklı binanın önüne vardığımda kapının üzerindeki ZİNCİR tabelasıyla bakışıyordum. Dışarıdan bakınca ucuz bir otele benzeyen bu koca bina, içinde yalan barındırıyordu.
"Yine buradayız." Ala, yanımda simsiyah kıyafetiyle endişeli görünüyordu. O da tıpkı benim gibi buradan olabildiğince uzak kalmak istediğinden onun için zor bir an yaşıyorduk. Sensörlü kapıdan içeri girdiğimizde önümüze çıkan çelik, kısa kapının yanındaki ekrana kartımı okuttum. Normal müşteriler için yalnızca ikinci bir kapıydı ancak bizim için bir haberleşmeydi. Ekipten birinin geldiği anlaşılıyordu bu sayede paniğe gerek kalmıyordu.
Agâh ortak alan olan kırmızı koltuklarda oturmuş elindeki viskiyi yudumluyordu. Bizi beklediğini biliyordum ve yüzündeki keyifli gülümsemenin sebebi, son gidişimde bir daha gelmeyeceğimi söylemiş olmamdı.
"Sana gerek yoktu." dedi Ala'ya bakarak.
"Görev ne?" karşısındaki kırmızı koltuğa oturdum. Baygın bakışlarımı bir an bile üzerinden ayırmıyordum.
"Bir iş kadını, Sevim Derin. Altı ay önce çalmaya çalışıp işi batırdığınız broşu hatırlıyor musun?" O işte ben yoktum bile ama o hepimizi bir olarak görüyordu. "O broş artık Sevim'de."
"Nasıl alacağım?" Acele ediyordum çünkü bu iç bunaltan konuşmanın bir an önce bitmesini istiyordum.
"Yarın akşam evinde bir davet verecek. Siz de orada olacaksınız, broş da."
"Siz mi? Tek başıma yapmayacak mıyım?"
"Koray sana eşlik edecek." Bu iyi olmamıştı. Tek başımayken hep daha iyi konsantre oluyordum ve kimseyi düşünmeme gerek kalmıyordu. Üstelik Koray'ı tanımıyordum bile.
"O da kim?" diye sordu Ala.
"O burada büyüdü. Siz henüz bir yıldır bizimle olduğunuz için tanımıyorsunuz."
"Her neyse." Başımın ağrıdığını hissediyordum.
"Gereken diğer detayları sana o söyleyecek. 16. Halkada kalıyor." Viskisini kafasına dikip ayağa kalktı. Biri protez olan bacağını yine saklamaya çalışıyordu ama elindeki bastonu gizleyemezdi.
Bu işi batırmak istemiyordum. O broşu almalıydım ve o kadar iyi yapmalıydım ki daha fazla ödeme isteyecek hakkım olmalıydı. Kalkıp asansöre bindim ve halkaların olduğu altıncı kata çıkmayı bekledim. Halkalar her bir üyenin kaldığı odalardı. Zincirin halkaları...
Ben burada kalmak istemediğim için Ala'yı da alıp ayrı bir eve çıkmıştım. Bu şekilde daha az onlardanmışım gibi hissediyordum. Sokakta kaldığım o yağmurlu gecede yanımda sadece annemin hırkası vardı. Sonra beyaz saçlı bir kız geldi ve elimden tutup beni buraya getirdi. Kendisi de yeni gelmişti bu yüzden beni çok iyi anlıyordu. Buradaki herkes bana aile olmaya çalışmıştı ancak ben tek ailemi kaybetmiş, diğer herkese kör olmuştum. O gece ilk defa minnettar ve muhtaç hissettim. Sonra kendime o duyguların hepsini yasakladım. Böyle daha kolay oluyordu.
Halkaların koridorunda gezerken 16.yı arıyordum. Buraya daha önce sadece bir kez gelmiştim ancak o zaman fazla inceleme fırsatım olmamıştı. Üzerinde 16 yazan kahverengi kapıyı tıklatırken yorgun hissediyordum. Kapı açıldı ama açan kişi tekrar içeri döndü. Sanırım bu bir davetti ancak tanımadığım birinin odasına girmek konusunda istekli değildim.
"Gelsene." diyen öfkeli sesini duyduğumda kaşlarımı çatarak çekingen adımlarla ağır bir kokuya sahip odaya girdim. Tıpkı bir otel odası gibiydi. Çift kişilik bir yatak, banyo ve çalışma masası. Hayatlarını burada geçiriyorlardı. Benim evimin de bundan pek farkı yoktu tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİNCİR
Teen Fictionİzler yaratıyorum. Yollar kuruyorum. O yolları aşıp ona gidiyorum. Ama ona kavuşamıyorum çünkü onu kurtarıyorum. Kendimi yakarak ona acı çektireceğimi biliyorum ama kendi acımı dindirmeyi seçecek kadar bencilim. Bu tehlikeyi aslında kendim için kab...