12.BÖLÜM: ALABORA

72 22 73
                                    

 İki damarın bağlı olduğu bir kalp.

Bir gün bir gemiye tek başlarına binip geleceğin parlak sularına açıldılar ama gelecekleri, sakin sular değil hırçın dalgalardı. Dalgalar onları uyardı, önlerine engeller çıkardı ama onlar için tek engel sevgisizlikti. Onlarda olan tek şey sevgiydi.

Gemi geleceğin yırtıcı dalgalarına dayanamadığında, koca okyanusun ortasında alabora olduğunda o ikisi yine birlikteydi fakat artık okyanusun dibinde, güneş ışınlarının bile giremediği o yerdelerdi. Ruhları uçmuş, başka dünyalara ayrılmış ve onları başka bedenlerde yaşatmaya başlamıştı.

O ruhlardan biri Ala'nın, biri Bora'nın bedenindeydi. Onları bir araya getiren şey bir felaketti. Alaboraydı.

Bora'nın daha önce Ala'ya anlattığı hikâyeyi anımsadığımda acıyı bir duman gibi ciğerlerimde hissediyordum. Bu hikâyeyi uydurduğunda bizim evimizin balkonunda, yıldızsız gökyüzünü izliyorlardı. Görevden geç saatte dönüp onları rahatsız etmemek için gizlice odama giderken, açık balkon kapısından duyduğum ve tıpkı annemin anlattığı masallara benzeyen hikâyeyi dinlemiştim.

O hikâye şimdi gerçek gibi geliyordu ama bu defa bedenler değil, ruhlar alaboraya yakalanmıştı.

"O..." diye bir fısıltı çıktı dudaklarından. Ne kadar zamandır yerde öylece oturduğunu bilmiyordum.

"Ala, telefonu bırak."

Başını kaldırıp gözlerime baktığında küle dönmüş yüzünü ve kızarmış gözlerini gördüm.

"Mahi." Telefon elinden düşünce bana hâlâ, onu kurtarabilirmişim gibi bakıyordu. Eli karnına gidince güçlükle yutkundum.

"Ne gördün?" diye sordum belki başka bir cevap alabilirim diye.

"Ne zamandan beri?" Titreyen sesiyle gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve yanına gidip dizlerimin üzerine çöktüm.

"Lahza beni kaçırdıktan sonra ekip beni kurtarmaya gelmişti." Elimi bir omzuna koyduğumda gözlerime şaşkınlıkla baktı. "O gün gördüm. Sonra zehirlendiğin gün..." Yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Ona her şeyi doğru haliyle anlatmak istiyordum ama zehir olayını anlatamazdım. En azından şimdi olmazdı.

"Dünden beri mesajlar atıyor." dedim. Gözlerine tekrar bakabildiğimde burnunu çekip. Telefonu yerden alıp bana gösterdi ve ekranda ondan gelen mesajları gördüm. Başka bir şey açıklamama gerek yoktu çünkü neden bana yazdığı mesajların içeriğinden anlaşılıyordu.

"Bana söylemedin."

"Nasıl söyleyebilirdim Ala?" Yüzünü tavana çevirip gözlerini kırpmadan, dolan yaşların yılanlar gibi deliğine girmesini bekliyordu.

"Gelmiş ve beni merak etmiş Mahi." Korktuğum şey buydu. Onun canının yanmasından çok, Bora'ya tekrar kapılmasından korkuyordum.

"Ala." diye uyardım onu.

Yüzünü indirip bana tekrar baktı ve iç çekti. Duştan yeni çıktığını belli eden ıslak saçlarını eliyle geriye doğru atıp ayağa kalktı. Hemen ardından kalktığımda bir şey yapacak sandım ama sadece yatağa girip beyaz yorganı üzerine örttü.

"Çok yoruldum. Uyuyacağım."

Olduğum yerde kaldığımda, "Oraya saklandığında görünmez olmayacaksın." dedim.

"Ben değil, acı görünmez olsun diye saklanıyorum."

Yanına gidip kollarımı beline doladım ve yapabildiğim tek şeyi yaptım. Yanında oldum. Elimden başka bir şey gelmezdi. Ben gidip Bora'yı yok etsem o yine bu acıyı yaşayacaktı. Zaten Bora'yı yok etmek, onun için sadece daha fazla acı olurdu.

ZİNCİROù les histoires vivent. Découvrez maintenant