yirmi dokuzuncu bölüm

41.7K 2.8K 427
                                    

"Çıkan haberler hakkında ne demek istersiniz? Adının Işık olduğu öğrenilen kişiyle aranızdaki ilişki günlerdir gündemde. Sevgiliniz mi, kuzeniniz mi, kardeşiniz mi diye çok konuşuldu... Cevabı sizden duymak isteriz."

Uzatılan mikrofona konuşmadan önce yüzüme samimi bir gülümseme ekledim. Soru beklendikti, cevapsa hazır.

"Bahsi geçen kişiyle aramda hiçbir şey yok," dedim rahat bir tavırla. "Bir ilişkim olsa bunu dürüstçe söyleyeceğimi sürekli tekrarlasam da sanırım kimseyi inandıramıyorum... Hanımefendiyle o gün yolda karşılaştık, sanırım diziyi izleyen biriymiş. Sarıldık, sohbet ettik; zaten fotoğrafı magazine servis eden arkadaş, olayın devamını izlese orada karşılaştığımızı ve olayın orada bittiğini anlardı." Aslında konuşma buraya kadardı ama devam ettim. "Herkesten, kimseyi bu konu hakkında zan altında bırakmamasını rica ediyorum. Karşı tarafı da kötü duruma düşürüp ettikleri hakaretleri gördüm, lütfen bunu yapmayın çünkü dediğim gibi, bir alakamız yok."

Bir alakamız yok.

Yalan değildi. Saatler önceki konuşmamızdan sonra Işık'la gerçekten de bir alakamız kalmamış olabilirdi. Birkaç gün sonra o fotoğraf unutulacak, herkes susacaktı. Işık'la devam etseydik de bu olacaktı ama anlamamak için ısrar etmişti ve ben de anlatmaktan yorulmuştum.

Oyuncu olduğum için, tanındığım için benim iğrenç bir insan olduğuma inanıyordu. Tek düşündüğü ve gayesi bana bağlanmamaktı; onu yarı yolda bırakabilirdim. Buna körü körüne inanmıştı, vazgeçmiyordu.

Ona karşı diğer insanlara davrandığımdan daha farklı davrandığım doğruydu çünkü o başkaydı. İlk andan beri dikkatimi çeken biriydi ama gördükten sonra daha da farklılaşmıştı. İlgimi çekiyordu, hoşuma gidiyordu.

Sevgisine inanılmaması gereken ben değildim.

Ama artık istediğini alacaktı; karşısında görmek istediği kişiyi ona sunacaktım. Tanıdığı Asaf'tan memnun kalmayan Işık, muhtemelen diğerlerinin tanıdığı Asaf'tan nefret edecekti ama zaten geri dönüşü yoktu.

Acımasızca mıydı bilmiyordum ama pişman olsun istiyordum. Beni sürekli ön yargılarıyla uzaklaştırdığı için pişman olsun istiyordum.

Hangi kanalın olduğunu anlamadığın magazin muhabiriyle vedalaştıktan sonra yeniden mekana girdim. Daha önce de konuşmuşluğum olan birisi olduğu için ve Yusuf ayarladığı için kırmayıp röportaj isteğini kabul edip saatlerdir oyalandığım mekanın kapısına kadar çıkmıştım. Sorular gibi cevaplar da önceden hazırlanmıştı. Bazen, dizinin yapımcısı Yusuf'a göre olan kötü durumlarda böyle yapardık.

Bizim işimizde zaten gerçekliğe dair pek bir şey yoktu. Her şey sahtelikten ibaretti.

Dizide beraber çalıştığım birkaç kişiyle birlikte gelmiştik buraya, bakışlarım Onur'u bulduğunda gözlerimi devirip yanlarına ilerlemeye başladım. Ben çıkarken yanında başka bir kadın vardı ama şu an başka biriyleydi. Burası, dışarıdan farklıydı. Kimse size ünlüsünüz diye garip davranmıyordu çünkü onlarcası daha vardı ve normal karşılayabiliyorlardı.

Kimse Işık gibi davranmıyordu mesela.

Nefesimi sıkıntıyla verirken Onur'a çarparak masaya ulaştım. Önümde duran bardağı başıma dikerken amacım rahatlamaktı. Neredeyse sabah olacaktı, saatlerdir içiyordum ama artık hızlı sarhoş olamıyordum. Sanırım bilincim içkiye karşı bağışıklık kazanmıştı.

Uzun masanın başında dikilen diğer dört kişide bakışlarımı gezdirirken Tuğçe'yle göz göze gelmiştik. "Yeter," dedi bunu beklermiş gibi. "Neyin derdi bu? Komaya girmek mi istiyorsun?"

"Keşke," dedim ama bunun olmayacağını biliyordum. Kendimi tanıyordum, nerede durmam gerekeceğini de ayırt edebiliyordum.

"Neyin var senin?"

Tek omzumu indirip kaldırırken Onur'un olduğunu düşündüğüm bardağa uzandım ama elimin üstüne başka bir el kapanarak bunu engelledi. Sağımdaki kişiye baktığımda tekrar gözlerimi devirdim. "Cidden de yeter, Asaf," dedi Esra. "Abartmaya başladın."

"Sen hala konuşuyor musun ya?" dedim elini, yüzümü buruşturarak iterken. "Zaten ne olduysa senin yüzünden oldu."

Şaşkınlıkla yüzüme bakmaya başladı. "Ne diyorsun?"

Tuğçe'yle sevgilisi Kutay ortaya doğru dans etmeye gitmişlerdi, Onur'dan da çekinecek değildim ama zaten burayla ilgilenmiyordu. "Ne yaptığını biliyorum," dedim ondan uzaklaşıp. "Işık'tan nasıl haberin oldu, onu bilmiyorum, o kişinin Işık olduğunu yayınca eline ne sikim geçti onu da bilmiyorum ama şu an kafam bunları kaldırmıyor. Sonra konuşacağız."

Aceleyle, "Asaf," diye konuşmaya çalıştı ama onu dinlemeye gerek duymadan elimin uzandığı bardağı alıp masadan uzaklaştım. Işık yalan söylemezdi, fotoğraflar da vardı. Mesajları okumasının imkanı yoktu, muhtelemen ben Onur'a anlatırken duymuştu.

Bar tezgahın oraya gelince duraksayıp önündeki uzun sandalyelerden birine oturdum. Burada bile rahat yoktu. Esra gelmesin diye ne kadar ısrar ettiysem de Tuğçe'nin iyilik perileri bir kere uğramıştı, herkesi davet etmek zorundaydı.

Ellerimi yüzüme kapattığımda gözümün önüne tek bir şey gelmesi iyice sinirlerimi zorluyordu. Bardaktaki, ne olduğu ayırt edemediğim içeceği tek seferde bitirdiğimde yanımdaki sandalyeye oturan ve bana dönen kişiyi hissetsem de bakma gereği duymadım.

Ben gerçekten değişmiş miydim?

Önceden olsa yanımdaki kadından erken davranır, rastgele bir konudan sohbet başlatır, sonra konuyu çok başka yerlerde bitirirdim. Belki yine yapabilirdim ama içimden gelmiyordu. Tek istediğimin bir kişi olması garip geliyordu, hayatımın bir anda, beklemediğim bir şekilde bu denli değişmesi normal olamazdı.

Göz ucuyla kadına baktığımda bundan cesaret almış olmalı ki, sandalyesini yaklaştırdı. Koluma değen koluna baktım, sonra gözlerine. "Merhaba," dedi ve direkt, bekleme gereği görmeden elini hafifçe koluma değdirdi. "Hatırladın mı?"

Kolumu çekmedim, bir şey hissetmeyi bekledim. Sadece birkaç kez gördüğüm birine deli gibi kapılmış olamazdım, hissetmeliydim.

"Neyi?" derken yüzüne dikkatle baktım ama kafamın içi o kadar dumanlıydı ki, tek bir kişiyi tanıyordum sadece.

"Beni." Parmakları kolumda hafif bir yol izleyerek yukarıya doğru çıktı, omzumdan destek alarak biraz daha yaklaştı ve kulağıma eğildi. Tanımadığım bu kadının, boynuma değen nefesi, geri çekilme isteğinden başka hiçbir şey canlandırmıyordu bende. "Pınar ben, dört ay önce yine burada karşılaşmıştık."

Midem bulanıyordu ve yaptığım şey ihanet gibi geliyordu. Hızlı davranarak kendimi geri çektim, bir an bocalayarak sandalyeden düşecek gibi oldu ama hemen toparladı.

O, yüzüme şaşkınlıkla bakarken sandalyeden indim. "Dört ay önce olan, dört ay öncede kalsın mümkünse..." Daha fazla konuşmama gerek yoktu, kadına bir kez bakmadan mekanın çıkışına doğru yöneldim. Konuştuğunu duydum ama dönüp bakmadım.

Değişmek benlik değildi, birkaç ay öncesine kadar hayatım eğlenceden ibaretti. Setten çıkıp Onur'la takılırdık, eve sabah döner, biraz sonra yine işe giderdim. Kendimi, olması gereken kişi haline getirirken senelerimi kaybetmiştim ve birisi gelip beni bambaşka birine çevirmişti.

İstemiyordum, ben bilindik o Asaf'ı seviyordum. Aslında birini daha seviyordum, o da benden hoşlandığını söylüyordu ama aynı zamanda vazgeçebiliyordu.

Ben yapamazdım. Sevdiklerimden vazgeçmek o kadar kolay değildi.

Belki de Işık hiç sevmemişti.

Tazminat Ortağı | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin