20-Balsız Ihlamur

17K 2K 1.4K
                                    

Herkese yeniden merhaba, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Keyifli okumalar

Diyarbakır-2017

Ankara demek memleket demekti. Sert esen rüzgarıysa hayat. Ankara'yı özlediğimden mi bu kadar güzel geliyordu yoksa güzel olduğundan mı, bilmiyordum.

Eski bir arkadaşa küfür etti diye kafa attığım devremin beni mahkemeye vermesiyle meslekten uzaklaştırılışımın onuncu günüydü bugün. Ekiptekilere göre göreve başladığımdan beri izne çıkmadığım için özel harekatın bana yaptığı kıyaktı bu.

En dürüst şekildeyse terörist sanılan biriyle aramdaki bağdan dolayı bana şaibeyle bakan meslektaşlarımın gazı gitsin diye bir süre istirahat etmemi söylemişlerdi. Bunda kavgamın da payı vardı.

Göreve başladığım ilk günden beri neredeyse doğru dürüst başka bir yerde uyanıyordum. Kâzım'dan, Zümra'dan, özel harekatın insanı derde sürükleyen havasından uzak olmak bana iyi gelir diye düşünürken bu mesleğin kederine bağlandığımı anladım günden güne.

Kafayı yiyordum sıkıntıdan. Diyarbakır'a dönmenin yollarını arıyordum ama geçit yoktu. Çoktan alışmıştım oradaki yalnızlığıma, Ankara'nın kalabalığı fazla gelmişti, sendelemiştim.

''Dinçer şu topa doğru vursana ya, yeniyorlar bizi!''

''Lan Dinçer doğru oynasa sanki bizi yenebilecekmiş gibi konuşma.''

''Olsun adam oynamıyor ki dikiliyor öyle, neyse kötü oynuyor diye kaybetmenin suçunu ona atarım sen devam et böyle.''

Kapalı spor salonunda maç yapıyorduk. Demir, Atlas, Mavi, Mustafa ağabey ve yakın birkaç arkadaşımız vardı.

Ayağıma gelen topu isteksizce kaleye şutladım. Top fileyi havalandırırken üzerimdeki üniformayı çıkartıp omzuma astım, ''Benden bu kadar, eve geçiyorum.''

Arkadaşlarımız gitmemem için söylenirken bizimkiler sessizdi. ''Dinçer yeni geldik daha, gitmesene oğlum daha Diyarbakır günlerini anlatacaksın.''

Neyini anlatacaktım, ne vardı anlatacak, ''Pek keyfim yok siz oynayın maçınızı, sonucu yazarsınız.''

''Oyunbozanlık yapmasana birader.''

''Lan adam sizin gibi kamu çalışanı mı?'' diyerek araya girdi Atlas, ''Koskoca polis adam, yorgundur gitsin dinlensin. Ben size anlatırım Diyarbakır günlerini.''

Eyvallah diyerek çıktım spor salonundan. Ankara'nın soğuğunda yürümek istemiştim. İki kişinin yan yana yürüyemeyeceği dar kaldırımlarda çocukluğum geçmişti. Kafamda bir sürü düşünceyle yürürken kendimi okulumun bahçesinde bulmuştum. Anaokulu, ilkokul bitişikti.

Çocukken boyum demir bahçe kapısını açmaya yetmediğinden Mustafa ağabey açardı, o açamadığım kapıya bayağı bir üstten bakıyordum şimdi. İçeriye girdim, ailecek hepimiz bu anaokulunda okumuştuk. Teneffüste mutlaka arka bahçede buluşurduk, küçük bir çam ağacının gölgesinde durur konuşurduk.

Çocukken toplaştığımız o arka bahçeye adımladım. O çam ağacı artık küçük değildi, ben de tek değildim. Benden önce gelmiş ve ağacın altına toplanmışlardı. Atlas elindeki topla duvarla paslaşıyordu, topu sahaya o getirdiği için elbette bırakmamıştı. Demir etrafı inceliyordu, Mustafa ağabey bana bakıyordu Mavi ise muhtemelen bir kız arkadaşıyla mesajlaşıyordu.

Hepsi beni fark ettiğinde Atlas topu bana pas attı.

''İki sene anaokuluna gittiğim içim travmam var tetikleneyim diye mi buraya geldin?''

KOFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin