» ' yağmurlar ve cenazeler '

94 13 42
                                    

1. Bölüm - Reginald'ın Ölümü

" Adını yağmura yazmaya çalıştım ama yağmur hiç gelmedi "

Harry Hargreeves, önündeki binaya durgun gözlerle baktı. Siyah sırt çantasının kolunu tek omzuna takmış, siyah saçlarını her zamanki gibi dağınık bırakmıştı.

Artık bu evin kapısının önüne bırakılan küçük bebek değildi. Babası tarafından sürekli testlere sokulan altı yaşındaki çocukda değildi.

Harry bunları uzun zaman önce geri de bırakmıştı.

Ama abisini bekleyen yedi yaşındaki çocuğu unutabildiğinden emin değildi. Harry ne yedi yaşındaki halini ne de abisinin ölümü ile sarsılan sekiz yaşındaki çocuğu geri de bırakamamıştı.

Gözleri kocaman binada gezinirken, çocukluğunun geride kalmadığını fark etmişti.

Acıydı.

Çocukluğu onu çoktan geride bırakmıştı.

Kalbinin delice çarpmasına ve ellerinin terlemesine engel olamadan ilerledi. Bir kaç basamak çıktı ve yıllar önce küçük bir bebekken bırakıldığı noktada durdu.

Elini kaldırıp önündeki kapıya hafifçe vurdu. Bir kaç saniye sonra kapı Pogo tarafından açıldı.

Pogo onu "Genç Harry," diye kısaca selamladı.

Harry tepki vermedi. Sadece içeriye tereddütle bakıyordu. Pogo sanki onun ne düşündüğünü anlamış gibi, "Henüz sadece Mr. Diego geldi." diye bilgilendirdi.

Kaşları abisinin bahsiyle hafifçe yukarı kalkarken, "Onun geleceğini hiç düşünmemiştim." diye mırıldandı Harry.

Adımlarını daha sağlam şekilde yere bastı ve içeriye ilerledi. Gözlerini etrafta gezindirdi. Bir sürü tablo, hepsi de şemsiye akademisi ile ilgili.

Yutkunarak merdivene yöneldi. Harry henüz on altı yaşındaydı. Evden uzak olmak için on üçünde yatılı okula gitmeye başlamıştı.

Kardeşlerinden hiçbiri onu reşit oldukları zaman bile görmediğinden Harry kaçmak için kendi yöntemini bulmuştu.

Allison, Diego, Vanya, Klaus ve en sonunda kilometrelerce uzağa Luther, hepsi bir şekilde evden ayrılmıştı.

Harry onları haklı buldu. Ama terk edilmenin acısı hiç geçmedi.

Sırt çantasının kolunu sıkı sıkı tutarak üst kata çıktı. Odasına yönelmişti ama duyduğu ses duraksamasına sebep oldu.

"Ne o, küçük? Küs müyüz?"

Duyduğu aptal lakap kalbinde ufak bir sızı bıraktı. İfadesiz bir yüzle Diego'ya dönüp kaşlarını kaldırdı.

"Babamın ölümü umrunda olmaz, diye düşünmüştüm."

Diego iç çekerek bakışlarını duvarlarda gezdirdi. "Bende öyle düşünürdüm ama buradayım. Belki ölüp ölmediğinden emin olmak istemişimdir. Gerçekten."

"Gerçekten," dedi Harry, alayla. "Babam bir yerlerden fırlayacakmış gibi değil."

"Yapar, biliyorsun."

"Evet, biliyorum."

Harry, evin kapısının bir kez daha açıldığını belli eden sesler duyduğunda, "Eşyalarımı koymalıyım," dedi kısaca.

Tanıdık koridorda ilerleyip kendi odasının önüne geldiğinde durdu.

Haftalar önce buraya tekrar gelmişti. Yatılı okul kesin bir kaçış değildi ne de olsa. Ama şu an farklı hissediyordu. Tuhaftı.

𝐃𝐢𝐬𝐚𝐬𝐭𝐞𝐫 𝐈𝐭𝐬𝐞𝐥𝐟 Where stories live. Discover now