──6

817 61 18
                                    

Kesme tahtasında hızlıca doğradığım soğanları boş kaseye dökerken zihnim ellerimi takip edemeyecek kadar uzaklardaydı. Bu sabah uyandığımda hissettiğim huzursuzluk ve kalbime çöken kara bulutlar, işe gelirken takip edildiğimi fark etmem ile artmıştı. Tüm tüylerim diken dikendi ve gün boyunca bu huzursuzluğu iş arkadaşlarıma hissettirmeden çalışmak çok zordu. Bir an önce evime gitmek ve güvende hissetmek istiyordum.

Çıkış saatim yaklaştıkça ellerimin hızı arttı, doğradığım domates ve patateslerden sonra sıra biberlere geldiğinde işaret parmağımda hissettiğim ani acıyla bir an irkilerek bıçağı elimden bıraktım. "Hay ben böyle işe," söylene söylene peçete ararken bileklerime doğru akan kanı engellemek için elimi yukarı doğru tutuyordum.

"Elini mi kestin?" Mutfak kapısından bana bakan Emre'ye gözlerimi devirdim. Gördüğü halde sorması ayrı bir komikti. Tezgahın kenarında kalan rulodan büyükçe bir yaprak koparıp parmağıma sardığımda onu görmezden gelme çabamı hiçe sayarak bana doğru yaklaşmıştı. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Emre benimle aynı yaşta, iş yerinde benimle aynı konumda fakat sahip olduğumuz cinsiyetlerden ötürü benim çalıştığımın yarısı kadar bile çalışmayıp hak ettiğini sandığı her şeyi elde edebilen biriydi. Onu sevmiyordum, daha çok çalıştığım halde onun yarısı kadar bile takdir kazanamıyordum ve bu öfkelenmeme sebep oluyordu. Belki bu kıskançlık diye adlandırılabilirdi fakat ben öyle görmüyordum, sadece ben de onun gibi çalıştığımın karşılığını almak istiyordum.

Her neyse, Emre'yi sevmemem için bir sürü neden vardı ancak itiraf etmek istemesem de sinir bozucu derecede iyi birisiydi. Ona cevap vermediğim halde "ilk yardım çantasını alıp geliyorum, parmağını biraz kesiğin üstüne bastır." diyerek mutfaktan çıkmıştı. Bu tarz kazalar burada sık sık yaşandığı için artık ne yapmam gerektiğini ezberlemiştim.

Kanın durması için peçeteyle hafifçe kesiğe bastırdığım sırada elinde ilk yardım çantasıyla Emre içeri girmişti. Sakin adımlarla yanıma kadar geldiğinde yüzüne baktım. Üç numaraya vurduğu saçları ve kaşındaki çizikle aşçıdan çok bir serseriye benziyordu. "Önce elini yıkayalım," dedi kapağını açtığı kutuyu tezgaha bırakırken.

Yanlıştı belki ama gıcık olduğum birisinden yardım alma düşüncesi bile dayanılmazdı. Bu yüzden "ben hallederim," diyerek geri çekildiğimde dik bakışlarına maruz kalmıştım. "Saçmalama getir şu elini." Peçeteye sardığım elimi tüm itirazlarıma ve geri çekilmeme karşı kendine doğru çektiğinde en sonunda pes etmiştim. El yıkadığımız lavaboya bileğimden tutarak sürükledi ve kanla iyice ıslanmış peçeteyi çıkararak çöpe attı. Açık hava yaraya çarptığında iyice sızlamıştı. Üniversite zamanlarında bu tarz kazaları çok sık yaşardım ama uzun zaman sonra ilk defa başıma gelmesi hissettiğim acıyı ikiye katlıyordu.

Parmağımı sabunlu suyla yıkadıktan hemen sonra tezgahın üzerine bıraktığı ilk yardım çantasından gazlı bez ve oksijenli su olduğunu tahmin ettiğim küçük bir şişe çıkardı. Kesiğin üzerini güzelce temizleyip etrafını sararken tüm bu süreçte sessizce işini bitirmesini beklemiştim. "İşte oldu." Parmağımı kendime doğru çekerken o da tezgaha bıraktığı eşyaları kutuya yerleştiriyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak bir süre bekledim, hiç istemiyordum ama yardım etmesine izin vermiştim sonuçta ve bunu yapmak zorunda da değildi. "Teşekkür ederim, Emre." Kısık sesimi duyduğunda işini bitirerek başını bana çevirdi.

Yüzünde ufak bir gülümsemeyle başını salladı. "Önemli değil, hadi sen çık artık." Arkamda kalan tezgaha baktığında yarım bıraktığım işle omuzlarım düştü. Aslında devam da edebilirdim ancak saatlerdir ayaktaydım ve çıkmam gereken saati bir saat geçirmiştim, yarın daha rahat bir şekilde çalışacaktım.

RUS MAFYASI | texting Where stories live. Discover now