──7

837 58 27
                                    


Başım koltuğa yaslı, gözlerimi kapatmış Sude'nin uzaktan gibi gelen kıkırtılarını dinlerken etrafımdaki her şeyle birlikte döndüğümü hissediyordum fakat oturduğuma emindim.

Saat kaçtı? En son güneş batıyordu şimdi neredeydi? Kendi kendime gülerek "Güneş kayboldu," diye mırıldandım. İşin aslı umurumda falan değildi.

Büyük su bardağına doldurduğum kırmızı şaraptan küçük bir yudum aldığımda ellerim bardağın çevresinde sarılı içmeye devam ettim. Bazen çenemden damlaların boynuma kaydığını hissediyordum ama bu da umurumda değildi. Bir süreliğine kendime dinlenebilmek için izin vermiştim ve vücudumdaki tüm stres yerini alkole bırakırken pamuk gibi yumuşacıktım.

"Hilay bak ne buldum dolapta!" Oturma odasına koşarak giren Sude ile başımı yasladığım pencereden uyuşuk hareketlerle kaldırdım. Bayık bakışlarım bir kızarmış heyecanlı yüzüne bir de bana gösterebilmek için öne doğru uzattığı eline kayıp duruyordu. "Sude," dedim sakince. Hıçkırığımı bastırmak için bir süre duraksadım. "O sadece bir su."

"Hayır değil!" Hayal kırıklığıyla yüzü asıldı ve iki eliyle sarıldı şişeye. "Tadı çok güzel bir kere!"

Bıkkınlıkla bir nefes verdim. Çok sarhoştu, beni bile geçmişti artık.

"Boynuz kulağı geçti," diye mırıldandım alakasız bir şekilde. Sarıldığı su şişesiyle arada yalpalayarak dans etmeye çalışan Sude yüzünden başım dönmeye başlamıştı.

Durmasını ve mırıldandığı şarkıya bir son vermesini istiyordum ama dudaklarım aralandığında sesim çıkmıyordu. Sesim çıkmıyordu! Panikle yerimden doğrulmaya çalıştığımda iki elimle sıkıca tuttuğum bardak sallanarak bir kısmı bacağıma döküldü şarabın.

"Sude konuşamıyorum!" Ağlamaklı bir ifadeyle kendi kendine dans eden aptal kuzenime baktım. Birkaç saniye sonra gelen farkındalıkla "Ha yok konuşabiliyorum tamam," diyerek kendi kendimi rahatlattım. Bir an gerçekten konuşamadığımı sanmıştım.

Yarısı dökülmüş su bardağına yeniden sıkıca sarıldığımda sırtımı da arkamdaki koltuğa yaslamıştım. Her yer karanlık olduğundan bende gözlerimi kapattım. Böylesi daha iyiydi.

Dakikalar sonra yere pat diye düşen Sude yüzünden irkildiğimde bir anda çocuk gibi ağlamaya başladı. Dans ettiği şişeyi öfkeyle ileriye fırlattığında koltuğun kenarına çarparak parkede yuvarlanmaya başlamıştı. Gözlerim gittiği yeri takip edemeyecek kadar ağrımaya başlıyordu, başımı çevirip bu kez Sude'ye baktığımda ise hala ağlıyordu.

"Bir sussana ya!" Huysuzca mırıldanmama hiç kulak asmadan dizlerini ovuşturdu. Onu izlediğimi fark ettiğinde bu sefer ovuşturduğu dizini bana göstermeye çalışmıştı. "Bak uf oldu."

Baldırına kadar sıyırdığı pijamasına baktım boş boş. "O benim pijamam değil mi ya?" Kendi kendime söylenmemi umursamadan "Çok acıyor, uf oldu." demeye devam etmişti.

Karnım ağrıyordu.

Düzelmesi için bardağı kafama diklediğimde boğazımdan geçen sıvı geçtiği her yeri yakmaya başlamıştı. Midem yanıyordu!

Başımı yeniden koltuğa yaslayarak yerde oturmaya devam ettiğim dakikalarda Sude ne olduğunu bilmediğim bir şarkı açmıştı. Gözlerimi aralayıp ne yaptığına bakmak istiyordum ama o kadar üşenmiştim ki onu kendi haline bırakmaya karar verdim.

Kötü bir fikirdi.

Gelen kıkırtı ve kahkaha sesiyle en sonunda dayanamayarak kirpiklerimi araladığımda önündeki sehpaya eğilmiş dikkatle bir şeyler yapan kuzenime baktım. "Ne yapıyorsun?" Kelimeler ağzımın içinde yuvarlandı, muhtemelen ne söylediğimi anlamamıştı bile ama "Oyun oynuyorum," demişti.

RUS MAFYASI | texting Where stories live. Discover now