Kendime Dair

57 4 6
                                    

Merhaba Kıymetli Okurlar,

Ben aile kökenimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Olur da sormak istediğiniz sorularınız olursa çekinmeden sorun lütfen.

Baba Tarafım :

🔹Babaannem Karesioğulları Beylik soyundan gelmektedir. Babaannemin bilinen büyük büyük dedesi Kalem Bey'dir. Fakat bu beylik soyu ise ta Danişmendlilere kadar gitmektedir. Türk soyudur.

Babaannemin dedesi olan ve Milli Mücadele yıllarında Konyalı İbrahim Efe ise hayat hikayesi açısından ağlatacak türden şeyler yaşamıştır.

🔹Dedem ise baba tarafından Karesioğulları Beyliğinden olup anne tarafından ise Boşnak'tır.

Anne Tarafım  :

🔹Anneannem Abhaz olup soyu evlilik yoluyla Gürcülerle bağlanmıştır.
Ailesi 2. Abdülhamid'in eşi Saliha Naciye Hanım ile birdir.

🔹Dedem ise soy olarak Yunan'dır. Kurtuluş Savaşı sırasında dedesi bir Yunan askeri olup İzmir'de aldığı yarayla denizde düşüp ölmüştür.

Şimdiyse size Konyalı İbrahim Efe hakkında bilgi vermek istiyorum izninizle.

Manisa'nın Kırkağaç ilçesine bağlı İlyaslar köyünde yaşamıştır dedem.

Bu köyde Yunan mezalimi sırasında kendisine dokunulmaması şartıyla Yunan'a kuvayı milliyecilerin isimlerini veren bir Hacı Ahmet vardır. Kendisi köyün hem zengini hem de sözü geçenidir.

Bu Hacı Ahmet, Yunan ile bir olup dedemin eşi olan köyün güzellerinden Fethiye'ye göz koyar. Fethiye ninem ki sarı çok uzun saçlı ( pencereden saçlarını sarkıtırmış. ) bembeyaz tenli ve mavi gözlüymüş.

Hacı Ahmet hem köyün en güzel kızıyla evli olan hem de Milli Mücadele'yi savunan dedem camiide namaz kılarken gidip onun evini ve ahırını yakmış. Dedem ise bu yangın haberini namazdan sonra sohbet için oturduğu Camii Odası'nda öğrenmiş ve evde yalnız bıraktığı anası ile hamile olan karısının yanına koşmuş. Neyse ki yangın söndürülmüş.

Bizim orada 17.yy camii vardır. Bir diğer adı da Cuma Camisi' dir. Yunanlılar insanları buraya götürüp nice işkenceler yaparlarmış. İnsanların ismini veren ise yine bu Hacı Ahmet'miş.

Dedem İbrahim ise bunca olana daha fazla dayanamamış. Zira öyle bir şey görmüş ki çıldırmış. Hacı Ahmet halk içinden bir kızı Yunan' a verip kıza anasının babasının önünde tecavüz ettirmiş. Dedem ise evine gitmiş. Anasını ve hamile olan karısı Fethiye'yi alıp kayınbiraderi olan Enver'in evine bırakıp ona emanet etmiş.

Akabinde de atını ve silahını alıp Hacı Ahmet'i aramaya gitmiş. O sıradaysa Hacı Ahmet köylünün bir düğününe rastgelmiş ( gelin alayı ) - tabi o sıralar sokaklarda Yunan askerleri geziyor. Öyle büyük bir gösteri değildir bu. Küçük bir gelin alayıdır. -

Hacı Ahmet düğün alayına çökmüş ve kendine sofra kurdurtmuş. Yemiş içmiş. Halk ise ondan korkuyor. Kimse ses edememiş. O sırada dedem İbrahim sanki düğün için gelmiş gibi yapıp gayet sakin bir tavırla Hacı Ahmet'in tam karşısına oturmuş ve adamı alnından vurmuş.

Malum Hacı Ahmet, Yunan'ın adamı. Yunan askerleriyse gayrı onu rahat bırakmazlar. Bu sebeple atına bindiği gibi köyden kaçmış. Kaçarken de Hacı Ahmet'in o gösterişli ve çok büyük olan konağını da ateşe vermiş.

Gece olmuş. O zamanlar mumla kandilden başka aydınlatıcı yok. Ama dedemde ikisi de yok. O gece zifiri karanlıkta atıyla birlikte gürül gürül akan dereden karşıya geçmiş ve Akhisar'a doğru yol almış.

Akhisar'a gelince kuvvacılara katılmış ve Batı Cephesi'nde epeyce faaliyetler göstermiş. Arada bir de köyüne gidiyor ve eşine, anasına bakıyormuş. Onun en yakın arkadaşlarıysa Kırkağaç - Bakır'dan Saçlı Efe ile Gamalı Efe'ymiş.

Her neyse gelelim biz diğerlerine. Hacı Ahmet'in ölümünden sonra İbrahim'e kin besleyen Yunan askerleri evleri basıp onu aramışlar ve onun eşi olan Fethiye'yi kucağında yeni doğurduğu oğlu Mehmed ile birlikte karargaha götürmüşlerdir.

Fethiye ninem hep o anı anlatırmış annemlere.

" Beni alıp götürdüler. Çam ağaçlarının altına ise çadırlarını kurmuşlar. İki asker beni kucağımda çocuğumla yere doğru fırlatıp attı. O sırada onların komutanı çıktı geldi. Elinde sigara vardı ve gülümsüyordu. Yarım yamalak Türkçesiyle  ' Kocan nerede ? Söyle yoksa bebeğini öldürürüm' dedi ve tüfeğinin süngüsünü oğlumun boynuna dayadı. Ama ben korkmadım. Hatta ona ' Alın öldürün. Beni de öldürün. Ne yaparsanız yapın, yine de söylemem. ' dedim. Bunun üzerine bana bakıp kahkahalar attı. Dişlerinin çoğu altındandı. Sonra da ' Bırakın bunu salın gitsin ' dedi. Fakat askerler beni alıp bir depoya götürdü. Depo betondandı ve kış günü altına sadece naylon sermişlerdi. Ayrıca bu depoda bizim köylü olan üç beş kadın da vardı. Sonradan halleştik bu kadınların kocaları da kuvvacıymış. Bizi burada günlerce tuttular. Irzımıza geçip işkenceler ettiler. Ama hiçbirimiz tek kelime söylemedik.  "

...

Dedem İbrahim ise ilk Manisa'da daha sonralarıysa Konya'ya dek cephelerde yer almıştır. Konya'ya geldiğinde ise Sarayönü'nde çok çok büyük bir çiftliğin sahibi olan kadınla tanışır. Oranın halkı da onları evlendirmek için arabuluculuk yaparlar. Halbuki dedemin aklında eşi Fethiye vardır. Fakat çok geçmeden haber gelir. Fethiye'nin abisi olan Enver, Atina'ya sürgün edilmiş ve başında bir adamı olmayan Fethiye ise çok önceden beridir onu seven Demirci Ahmed adında biriyle evlenmiştir. ( Demirci Ahmed ise benim baba tarafından dedemin öz dedesidir. Yani dedemle babaannem bu yönden akrabalardır. )

Dedem İbrahim ise Konyalı olan bu hanım ile evlenir. Bu evlilikten 5 çocuğu olur. Konya'da büyük ün salar. Herkes çiftliğine çalışmak için gelir. Saygındır.

Onun bu saygınlığına sebep ise Mustafa Kemal Paşa'dır. Öyle ki dedem kendilerinin yakın arkadaşlarından olup sohbet arkadaşlığını da yapmıştır.
Atatürk ona bir silah, bir dürbün ve bir de istiklal madalyası vermiştir. Mektupları da var.

Buraya kadar her şey tamam. Herkes kendi halinde az da olsa mutlu. Ancak Cumhuriyet'in ilanına öfkeli olan insanlar kendi aralarında sözleşip bir sabah vakti bu çiftliğe geliyorlar. Öncelikle Konyalı İbrahim adıyla nam salmış olan dedemi bıçaklıyorlar. Oysa dedem onları bir, dileğiniz mi var, diyerek içeri buyur etmiş. ...

Babasının bıçaklandığını gören yeni evli olan büyük kızı Latife ise bir çığlık kopartmış. ( Atatürk'ün eşine ithafen bu ismi kızına vermiş).  Ancak adamlar kızın oracıkta boğazını kesip kulağındaki küpeleri almak için kulak memelerini bile kesmiş.

Hemen ardından içeri geçiyorlar ve annesiyle birlikte uyumakta olan iki oğlan çocuğunu da uykularında öldürüyorlar. Geriye iki kişi kalıyor : Selahattin ile Suzan... Evin küçük kızı olan Suzan konağın avlusunda babası ve ablasının cesedini görünce bağırıp çağırıyor. Aşağıya inen adamlarsa bu kız çocuğunu da öldürmek üzere bir hançer sallıyorlar. Bu hançer küçük kızın karnını yarıyor ancak o dışarı çıkmakta olan bağırsaklarını tutarak az ileride tarlalardan gelen evin en büyük oğlu Selahattin'e sesleniyor.

" Abi herkesi öldürdüler, kaç ! "

Ama Selahattin kaçmıyor. Kollarında can veren küçük kardeşinin cesedine sarılırken o da sırtına bıçak darbeleri alıyor ve ölüyor.

Bu olay sadece Konya'da değil Ankara'da da büyük ses getirmiş. Dönemin gazetelerine çıkmış. Atatürk'ün bu haber karşısında çok sinirlendiği söylenmiş.

Dedemin vefatının ardından onun hayatta kalan oğlu Mehmed ( Babaannemin babası. Fethiye'den olma. ) mirasçı olarak görülmüş ve bütün mal mülk ona kalmış. Konya'ya giden Mehmed dedem trenlerle külçe külçe altınlar getirmiş. Konağı ve çiftliği içinde eşyalarıyla birlikte satmış. Çiftlikteki hayvanları ise Konya halkına dağıtmış gelmiş.

Ancak gelin görün ki bu dedem kendini  kadınlara vermiş ve malı mülkü yemiş. Karısı da epey savurgan ve umursamaz bir kadın olduğundan onca malı mülkü har vurup harman savurmuşlar.


...

Geçmişin Hatırası Bilgiler Where stories live. Discover now